Hac veya başka bir amaç için yapılan yolculuk âdâbı
] Türkçe – Turkish – تركي [
İmam Nevevî
Terceme : Muhammed Şahin
Tetkik : Ali Rıza Şahin
2012 - 1433
﴿ آداب سفر الحج وغيره ﴾
« باللغة التركية »
الإمام النووي
ترجمة: محمد مسلم شاهين
مراجعة: علي رضا شاهين
2012 - 1433
Hamd, yalnızca Allah'adır.
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
﴿ ... وَشَاوِرۡهُمۡ فِي ٱلۡأَمۡرِۖ ...﴾ [ سورة آل عمران من الآية: 159 ]
"(Ey Nebî! İhtiyaç duyulan) işlerde onlarla istişâre et!..."[2]
Nitekim sahâbenin, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ile işlerinde istişâre ettiklerine dâir pek çok sahih hadis gelmiştir.
﴿ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا كَسَبۡتُمۡ وَمِمَّآ أَخۡرَجۡنَا لَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِۖ وَلَا تَيَمَّمُواْ ٱلۡخَبِيثَ مِنۡهُ تُنفِقُونَ وَلَسۡتُم بَِٔاخِذِيهِ إِلَّآ أَن تُغۡمِضُواْ فِيهِۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ ٢٦٧ ﴾ [ سورة البقرة من الآية: 267 ]
"Ey îmân edenler! Kazandığınız şeylerin ve yerden sizin faydanız için bitirdiğimiz ürünlerin temiz ve güzel olanlarından Allah yolunda harcayın. Siz göz yummadan,alıcısı olmadığınız bayağı şeyleri vermeye kalkmayın!"[3]
Âyette geçen "et-Tayyib" kelimesinden kasıt; iyi,"el-Habîs" kelimesinden kasıt ise;kötüdür.Yolcunun gönül hoşnutluğuyla harcadığı şey, kabul olunmaya daha yakındır.
Ayrıca yolculuğu boyunca yol arkadaşını râzı etmeye gayret etmesi ve iki arkadaştan birinin diğerine sabretmesi, arkadaşının, kendisi üzerinde hakkı ve saygınlığı olduğunu söylemesi ve bazı zamanlar kendisinden meydana gelen şeylere sabretmesi gerektiğini birbirine söylemesi gerekir.
(( أَسْتَوْدِعُ اللهَ دِينَكَ، وَأَمَانَتَـكَ، وَخَوَاتِيـمَ عَمَلِكَ.)) [ أخرجه الترمذي ]
" Dînini, emânetini ve işinin âkibetini Allah’a emânet ediyorum."[4]
Geride kalan da yolcuya şöyle duâ eder:
(( زَوَّدَكَ اللهُ التَّقْوَى، وَغَفَرَ ذَنْبَكَ، وَيَسَّرَ لَكَ الْخَيْرَ حَيْثُ مَا كُنْتَ.))
"Allah seni takva ile rızıklandırsın, günahını bağışlasın ve nerede olursan ol, senin için hayırlı olanını kolaylaştırsın."
(( بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللهِ، وَلاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إِلاَّ بِاللهِ. اَللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَضِلَّ، أَوْ أُضَلَّ، أَوْ أَزِلَّ، أَوْ أُزَلَّ، أَوْ أَظْلِمَ، أَوْ أُظْلَمَ، أَوْ أَجْهَلَ، أَوْ يُجْهَلَ عَلَيَّ.))
"Allah’ın adıyla (başlarım). Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet, ancak Allah’ındır. Allahım! Sapıklığa düşmekten veya düşürülmekten,ayağımın kaymasından veya kaydırılmasından, zulmetmekten veya zulme uğramaktan, cehâlete düşmekten veya câhil bırakılmaktan sana sığınırım."
((اَلْحَمْدُ لِلَّهِ. سُبْحَانَ الَّذِي سَخَّرَ لَنَا هَذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِنِينَ. وَإِنَّا إِلَى رَبِّنَا لَمُنقَلِبُونَ.))
"Hamd, Allah’adır.Bunu bizim hizmetimize veren Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederiz.Yoksa biz buna güç yetiremezdik.Şüphesiz ki biz, (âhirette) Rabbimize döneceğiz."
Sonra şöyle der:
(( اَلْحَمْدُ ِللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ، اَللهُ أَكْبَرُ، اَللهُ أَكْبَرُ، اَللهُ أَكْبَرُ، سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ ليِ، فَإِنَّهُ لاَيَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ أَنْتَ.))
"Hamd, Allah’adır. Hamd, Allah’adır. Hamd, Allah’adır. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allahım! Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Çünkü günahları ancak sen bağışlarsın."
Sonra şöyle der:
(( اَللَّهُمَّ إِناَّ نَسْأَلُكَ فيِ سَفَرِناَ هَذاَ الْبِّرَّ وَالتَّقْوَى، وَمِنَ الْعَمَلِ ماَ تَرْضَى، اَللَّهُمَّ هَوِّنْ عَلَيْناَ سَفَرِناَ هَذَا وَاطْوِ عَنَّا بُعْدَهُ، اَللَّهُمَّ أَنْتَ الصَّاحِبُ فيِ السَّفَرِ، وَالْخَلِيفَةُ فيِ الأَهْلِ، اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ وَعْثاَءِ السَّفَرِ وَكَآبَةِ الْمَنْظَرِ وَسُوءِ الْمُنْقَلَبِ فيِ الْماَلِ وَاْلأَهْلِ.))
"Bunu bizim hizmetimize veren Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederiz. Yoksa biz buna güç yetiremezdik. Şüphesiz ki biz, Rabbimize döneceğiz. Allahım! Senden, bu yolculuğumuzda iyilik ve takva, râzı olacağın amel dileriz. Allahım! Bu yolculuğumuzu bize kolaylaştır ve onun uzaklığını bize yakın kıl.Allahım!Sen,yolculukta dost ve âilemiz için vekilsin. Allahım! Yolculuğun meşakkatinden, üzücü manzara (görmekten), âilem ve malımda kötü değişiklikler (ile karşılaşmaktan) sana sığınırım."
Yolculuktan dönünce bu duâyla birlikte şunu da söyler:
(( آيِبُونَ تاَئِبُونَ، عاَبِدُونَ، لِرَبِّناَ حاَمِدُونَ.))
"Biz,(yolculuktan, vatanımıza selâmet içerisinde) dönenler, tevbe edenler, ibâdet edenler, Rabbimize hamd edenleriz."
İbn-i Ömer'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:
(( لَوْ يَـعْلَـمُ النَّاسُ مَا فِي الْوَحْدَةِ مَا أَعْلَـمُ مَا سَارَ رَاكِبٌ بِلَيْلٍ وَحْدَهُ.)) [ أخرجه البخاري ]
"Eğer insanlar, yalnız başına yolculuk yapmakta ne sakıncalar olduğunu (ne kötü sonuçlar doğuracağını) benim kadar bilselerdi, hiçbir binek sahibi (yolcu) gece yolculuğuna yalnız başına çıkmazdı."[5]
Ebu Saîd el-Hudrî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
(( إذَا خَرَجَ ثَلاثَةٌ فِي سَفَرٍ فَلْيُؤَمِّرُوا أَحَدَهُـمْ.))
[رواه أبو داود بإسناد حسن]
"Üç kişi bir yolculuğa çıktıkları zaman (ayrılığa düşmemek için) içlerinden birisini emir (başkan) tayin etsinler."[6]
Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre,Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
(( عَلَيْكُمْ بِالدُّلْجَةِ؛ فَإنَّ الْأَرْضَ تُطْوَى بِاللَّيْلِ.))
[ رواه أبو داود بإسناد حسن، ورواه الحاكم وقال: هو صحيح على شرط البخاري ومسلم ]
"Geceleyin yolculuk yapın. Çünkü yeryüzü geceleyin dürülür (yol almakla kısalır)."[7]
Başka bir rivâyette şöyle buyurmuştur:
(( إِنَّ الْأَرْضَ تُطْوَى بِاللَّيْلِ لِلْمُسَافِرِ.))
"Şüphesiz ki yeryüzü yolcu için geceleyin dürülür (yol almasıyla kısalır)."
Câbir'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
(( كُنَّا إِذَا صَعِدْنَا كَبَّرْنَا، وَإِذَا نَزَلْنَا سَبَّحْنَا.))
[ أخرجه البخاري ]
"Biz, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte (yolculuk sırasında tepe gibi) yüksek bir yere çıktığımız zaman,‘Allahu Ekber’, aşağı indiğimiz zaman da ‘Subhanallah’ derdik."[8]
İbn-i Ömer'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o -uzunca hadiste- şöyle demiştir:
(( وَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَجُيُوشُهُ إذَا عَلَوُا الثَّنَايَا كَبَّرُوا، وَإذَا هَبَطُوا سَبَّحُوا.)) [أخرجه أبو داود]
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve ordusu (yolculuk sırasında) tepelere çıktıkları zaman ‘Allahu Ekber’,aşağı indikleri zaman ise ‘Subhanallah’ derlerdi."[9]
(( اَللَّهُـمَّ رَبَّ السَّمَـاوَاتِ السَّبْعِ وَمَا أَظْلَلْنَ، وَرَبَّ الْأَرَضِينَ السَّبْعِ وَمَا أَقْلَلْنَ، وَرَبَّ الشَّيَاطِينِ وَمَا أَضْلَلْنَ، وَرَبَّ الرِّيَاحِ وَمَا ذَرَيْنَ، فَإنَّا نَسْأَلُكَ خَيْرَ هَذِهِ الْقَرْيَةِ، وَخَيْرَ أَهْلِـهَا، وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا، وَشَرِّ أَهْلِـهَا، وَشَرِّ مَا فِيهَا.))
[ أخرجه النسائي في الكبرى والطحاوي ]
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- girmek istediği hiçbir köyü görmüş olmasın ki onu görürken şöyle demiş olmasın:
- Ey yedi kat gök ve onun gölgelendirdiklerinin Rabbi!
-Ey yedi kat yer ve onun barındırdıklarının Rabbi!
-Ey şeytanlar ve onların saptırdıklarının Rabbi!
-Ey rüzgârlar ve onların sürükleyip götürdükle-rinin Rabbi olan Allahım! Bu köyün, bu köy halkının ve bu köyde bulunanların hayırlısını senden dilerim. Yine bu köyün, bu köy halkının ve bu köyde bulunanların şerrinden sana sığınırım."[10]
Sülemî kabilesinden Hakîm'in kızı Havle'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o :"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle derken işittim", demiştir:
(( مَنْ نَزَلَ مَنْزِلاً، ثُمَّ قَالَ:أَعُوذُ بِكَلِـمَـاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ، لَـمْ يَضُرَّهُ شَيْءٌ حَتَّى يَرْتَـحِلَ مِنْ مَنْزِلِـهِ ذَلِكَ.)) [ أخرجه مسلم ]
"Kim, bir yerde konakladıktan sonra: 'Yarattıkları-nın şerrinden Allah'ın noksansız sözlerine sığınırım' derse, konakladığı yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar veremez."[11]
Ebû Sa’lebe el-Huşenî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( كَانَ النَّاسُ إذَا نَزَلُوا مَنْزِلا تَفَرَّقُوا فِي الشِّعَابِ وَالْأَوْدِيَةِ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ تَفَرُّقَكُمْ فِي هَذِهِ الشِّعَابِ وَالْأَوْدِيَةِ إنَّمَا ذَلِكُمْ مِنَ الشَّيْطَانِ، فَلَمْ يَنْزِلُوا بَعْدَ ذَلِكَ مَنْزِلًا إِلَّا انْضَمَّ بَعْضُهُمْ إلَى بَعْضٍ.)) [ رَوَاهُ أَبُو دَاوُد بِإِسْنَادٍ حَسَنٍ ]
"İnsanlar (sahâbe) bir yerde konakladıkları zaman, dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
- Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytandandır!
O günden sonra sahâbe, konakladıkları yerler-de birbirlerinden hiç ayrılmadılar."[12]
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
(( اَلسَّفَرُ قِطْعَةٌ مِنَ الْعَذَابِ، يَـمْنَعُ أَحَدَكُمْ نَوْمَهُ وَطَعَامَهُ وَشَرَابَـهُ، فَإذَا قَضَى أَحَدُكُمْ نَـهْـمَتَـهُ فَلْيُـعَجِّلْ إلَى أَهْلِـهِ.)) [متفق عليه]
"Yolculuk, azaptan bir parçadır. Yolculuk, birinizi uykusundan, yemeğinden ve içeceğinden (tam anlamıyla zevk almaktan) alıkoyar. Bu sebeple biriniz ihtiyacını karşıladıktan sonra, âilesine dönmekte acele etsin."[13]
İbn-i Ömer'den- Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
(( أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ إذَا قَفَلَ مِنْ غَزْوٍ أَوْ حَجٍّ أَوْ عُمْرَةٍ يُكَبِّرُ عَلَى كُلِّ شَرَفٍ مِنَ الْأَرْضِ ثَلاثَ تَـكْبِيراتٍ، ثُمَّ يَـقُولُ: لَا إِلَـهَ إلَّا الله وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَـهُ، لَـهُ الْـمُلْكُ وَلَـهُ الْـحَـمْدُ، وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ، آيِبُونَ، تَائِبُونَ، عَابِدُونَ، سَاجِدُونَ، لِرَبِّنَا حَامِدُونَ، صَدَقَ اللهُ وَعْدَهُ، وَنَصَرَ عَبْدَهُ، وَهَزَمَ الْأَحْزَابَ وَحْدَهُ.)) [متفق عليه]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir gazveden veya hacdan veyahut da umreden döndüğü zaman her yüksek yere çıktığında üç defa tekbir getirir, sonra da şöyle derdi:
- Allah'tan başka hakkıyla ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. O, birdir ve ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd da O'nadır. O, her şeye gücü yetendir. Bizler, yolculuktan vatanımıza selâmetle dönenleriz,tevbe edenleriz,ilâhımıza ibâdet eden-leriz, yeryüzünde seyâhat edenleriz ve yalnızca Rabbimize hamd edenleriz.Allah, (dînini yüceltmek sûretiyle) va'dini yerine getirmiş, kuluna (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- 'e) yardım etmiş, (Hendek savaşında kendisine karşı savaşmak için birleşen) bütün kabileleri tek başına mağlup etmiştir."[14]
Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
(( أَقْبَلْنَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَتَّى إذَا كُنَّا بِظَهْرِ الْمَدِينَةِ قَالَ : آيِبُونَ تَائِبُونَ عَابِدُونَ لِرَبِّنَا حَامِدُونَ، فَلَمْ يَزَلْ يَقُولُ ذَلِكَ حَتَّى قَدِمْنَا الْمَدِينَةَ.)) [ رواه مسلم ]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Medine'nin arkasına vardığımız zaman Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle dedi:
-(Bizler,yolculuktan vatanımıza selâmetle) dönen-leriz, tevbe edenleriz, (ilâhımıza) ibâdet edenleriz ve yalnızca Rabbimize hamd edenleriz.' Dedi ve Medine'ye girinceye kadar bunu söylemeye devam etti."[15]
Ka'b b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, o şöyle demiştir:
(( أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ لاَ يَـقْدَمُ مِنْ سَفَرٍ إلَّا نَـهَارًا فِي الضُّحَى، فَإذَا قَدِمَ بَدَأَ بِالمَسْجِدِ فَصَلَّى فِيهِ رَكْعَتَينِ، ثُمَّ جَلَسَ فِيْـهِ.)) [متفق عليه]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kuşluk vaktinden başka bir vakitte yolculuktan dönmezdi. Yolculuktan dönünce de ilk olarak mescide uğrar, iki rekat namaz kıldıktan sonra da orada otururdu."[16]
(( أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَمَّا قَدِمَ الْمَدِينَةَ مِنْ سَفَرِهِ نَحَرَ جَزُورًا أَوْ بَقَرَةً.)) [ رواه البخاري ]
"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- yolculuktan Medine’ye geri döndüğünde bir deve veya bir inek kesti (ve ziyafet verdi)."[17]
Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
(( لاَ يَحِلُّ لِامْرَأَةٍ تُؤْمِنُ بِاَللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ تُسَافِرُ مَسِيرَةَ يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ إِلَّا مَعَ ذِي مَحْرَمٍ عَلَيْهَا.)) [ متفق عليه ]
"Allah'a ve âhiret gününe îmân eden bir kadının, yanında kendisine mahrem olan bir erkek olmadan bir gün ve bir gece mesafelik yolculuğa çıkması ona helal değildir."[18]
İmam Nevevî'in -Allah ona rahmet etsin- özet olarak nakledilen sözü burada sona ermektedir.
Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Hac yolculuğu âdâbı iki kısma ayrılır:
- Farz olan âdâb.
- Müstehap olan âdâb.
Farz olan âdâb: İnsanın, haccın farzlarını ve rükünlerini yerine getirmesi, ihramın özel ve genel yasaklarından uzak durması, ihramda ve ihram dışında yasak olan şeylerden sakınmasıdır.Çünkü Allah Teâlâ hac hakkında şöyle buyurmaktadır:
﴿ ٱلۡحَجُّ أَشۡهُرٞ مَّعۡلُومَٰتٞۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ ٱلۡحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي ٱلۡحَجِّۗ ... ﴾ [ سورة البقرة من الآية: 197 ]
"Hac bilinen aylardır. Her kim o aylarda (kendine) haccı farz ederse, artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek, kavga etmek yoktur."[19]
Hac yolculuğunda yapılması müstehap olan âdâba gelince bunlar; her müslümanın yapması gereken,canla,malla ve sahip olunan makamla cömert davranmak, müslüman kardeşlerine hizmet etmek, onların eziyetlerine tahammül göstermek, onlara kötü davranmaktan uzak durmak, onlara lütuf ve ihsanda bulunmak gibi, -ister ihrama girmeden önce olsun, isterse ihrama girdikten sonra olsun-, şeyleri yerine getirmesidir. Çünkü bu âdâb, her yerde ve her zamanda bütün mü'minlerden istenen erdemlik ve yüce davranışlardır. Aynı şekilde ibâdetin kendisinde olan müstehap âdâbı yerine getirmek de böyledir.
Örneğin bir insanın, haccı mükemmel bir şekilde edâ etmek için,haccın sözlü ve fiilî âdâbını tam olarak yerine getirmeye çalışmasıdır."[20]
& & & & & &
[1] c: 4, s: 264-287
[2] Âl-i İmrân Sûresi: 159
[3] Bakara Sûresi: 267
[4] Tirmizî
[5] Buhârî; hadis no: 2998
[6] Hadis hasendir.Ebu Dâvud; hadis no: 2608. "Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha"; hadis no:1322
[7] Ebu Dâvud; hasen bir senedle rivâyet etmiştir. Hadisi Hâkim de rivâyet etmiş ve şöyle demiştir: Hadis, Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.
[8] Buhârî; hadis no: 2993
[9] Hadis sahihtir. Ebu Dâvud; hadis no: 2599
[10] Hadis sahihtir. Nesâî; "es-Sunenu'l-Kubrâ",hadis no: 8826. Tahâvî; "Müşkilu'l-Âsâr", hadis no: 5693. Bkz: "Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha"; hadis no: 2759
[11] Müslim; hadis no: 2708
[12] Ebu Davud, hasen bir isnadla rivâyet etmiştir.
[13] Buhârî ve Müslim'in üzerinde ittifak ettikleri hadistir.Buhârî;hadis no:3001.Lafız, Buhârî'ye âittir.Müslim; hadis no: 1927
[14] Buhârî ve Müslim'in üzerinde ittifak ettikleri hadistir. Buhârî; hadis no:1797. Lafız, Buhârî'ye âittir. Müslim; hadis no: 1344
[15] Müslim
[16] Buhârî ve Müslim'in üzerinde ittifak ettikleri hadistir.Buhârî; hadis no: 4418. Müslim; hadis no: 716. Lafız, Müslim'e âittir.
[17] Buhârî
[18] Buhârî ve Müslim
[19] Bakara Sûresi: 197
[20] Fetâvâ İbn-i Useymîn; c: 16, s: 21