İslâm Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet Işığında İslâm'a Kısa Bir Bakış ()

Muhammed es-Suhaym

 

İslâm Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet Işığında İslâm'a Kısa Bir Bakış

|

الإسلام

نبذة موجزة عن الإسلام كما جاء في القرآن الكريم والسنة النبوية (نسخة مشتملة على الأدلة من القرآن الكريم والسنة النبوية)

  

 İslâm   Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet Işığında İslâm'a Kısa Bir Bakış

Bu kitap, İslâm'ın en önemli esaslarını, öğretilerini ve güzelliklerini Kur'an ve Nebevî Sünnet'e dayanarak açıklayan kısa özet bir eserdir. Her zaman ve mekânda, farklı durum ve koşullarda dinî vecibelerden sorumlu bütün Müslüman ve gayrimüslimlerin dillerinde hazırlanmış ve onlara sunulmuş bir kitaptır.

(Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet'ten deliller içeren bir nüshadır.)


 1- İslâm, Yüce Allah'ın bütün insanlara gönderdiği, Rabbani risaletlerin sonuncusu, kıyamete kadar hükmü geçerli olan ilahî bir mesajdır.

İslâm, Yüce Allah'ın bütün insanlığa gönderdiği mesajıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz, seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.} [Sebe Sûresi: 28] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Ey İnsanlar! Şüphesiz ben, hepinize gönderilen Allah'ın elçisiyim.} [A'râf Sûresi: 158] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Rasûl size Rabbinizden hakkı (Kur'an'ı ve hak dini) getirmiştir. O halde, kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkâr ederseniz bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz hepsi Allah'ındır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.} [Nisâ Sûresi: 170]

İslâm, Rabbani risaletlerin sonuncusu kıyamete kadar hükmü geçerli olan ilahî bir mesajdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.} [Ahzâb Sûresi: 40]

 2- İslâm dini belirli bir millete ya da bir kavme özel bir din değildir. Bilâkis bütün insanlığa gönderilen Yüce Allah'ın dinidir.

İslâm dini, belirli bir millete ya da bir kavme özel bir din değildir. Bilâkis bütün insanlığa gönderilen Yüce Allah'ın dinidir. Kur'an-ı Kerim'deki ilk emir, Allah Teâlâ'nın şu buyruğudur: {Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.} [Bakara Sûresi: 21] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının.} [Nisâ Sûresi: 1] İbn Ömer -radıyallahu anhumâ-’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Mekke'nin Fethi'nde insanlara şöyle hitap etmiştir: "Ey insanlar! Allah sizden cahiliyetin kibrini, gururunu silmiştir. Ata ve ecdadla böbürlenmeyi tamamen kaldırmıştır. İnsanlar iki kısımdır: Birisi doğru, muttaki, Allah katında şerefli ve namusludur. Diğeri de facir, şaki ve Allah katında rezil bir kimsedir. Bütün insanlar Adem’dendir, (O’nun çocuklarıdır.) Allah Teâlâ Adem'i de topraktan yaratmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Kolaylıkla tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Allah her halinizi bilir, O her şeyden haberdârdır.} [Hucurat Sûresi: 13] Tirmizî rivayet etmiştir (3270). Yüce Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerim'de ya da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetinde, belirli bir milletin ya da bir topluluğun ırkını, kavmini veya milletini gözeterek onlara özel bir dinî hüküm bulamazsın.

 3- İslâm, geçmiş rasûl ve peygamberlerin ümmetlerine gönderilen risaletleri tamamlamak için gelen ilahî bir mesajdır.

İslâm, geçmiş rasûl ve peygamberlerin ümmetlerine gönderilen risaletleri tamamlamak için gelen ilahî bir mesajdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz Nûh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Esbât'a (torunlara), Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yunus’a, Harun'a ve Süleyman’a vahyettik. Davud’a da Zebûr'u verdik.} [Nisâ Sûresi: 163] İslâm dini, Allah Teâlâ'nın Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vahyettiği dindir. Allah Teâlâ bu dini geçmiş peygamberlere şeriat olarak kılmış ve onlara tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: {Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Müşrikleri davet ettiğin şey, onlara ağır gelir. Allah, dilediğini kendine seçer ve kendine yönelen kimseye hidayet eder.} [Şûrâ Sûresi: 13] İslâm dini, Allah Teâlâ'nın Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vahyettiği dindir. Bu din tahrif edilmeden önceki Tevrat, İncil gibi ilahî kitapları tasdik edip doğrulamaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Allah, kullarının (her halinden) haberdardır, görendir.} [Fâtır Sûresi: 31]

 4- Peygamberlerin -aleyhimusselam- dinleri bir ve şeriatları farklıdır:

Peygamberlerin -aleyhimusselam- dinleri bir ancak şeriatları farklıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.} [Mâide Sûresi: 48] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: “Ben Meryem oğlu İsa’ya, dünya ve ahirette insanların en yakınıyım. Zaten bütün nebiler, babaları bir kardeşlerdir; anneleri farklıdır, ama dinleri birdir.” Buhârî rivâyet etmiştir (3443).

 5- İslâm dini, Nuh, İbrahim, Musa, Süleyman, Davud, İsa -aleyhimusselam- gibi bütün peygamberlerin Allah Teâlâ'nın rab, yaratıcı, rızık veren, hayat veren, öldüren, mülkün maliki, işleri idare eden, çok merhametli ve çok şefkatli olduğuna iman etmeye davet ettiği gibi davet etmektedir.

İslâm dini, Nuh, İbrahim, Musa, Süleyman, Davud, İsa -aleyhimusselam- gibi bütün peygamberlerin Allah Teâlâ'nın rab, yaratıcı, rızık veren, hayat veren, öldüren, mülkün maliki, işleri idare eden, çok merhametli ve çok şefkatli olduğuna iman etmeye davet ettiği gibi davet etmektedir. Allah Teâla şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O'ndan başka hakkıyla ibadete layık bir ilah yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!} [Fâtır Sûresi: 3] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) De ki: Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? «Allah» diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?} [Yûnus Sûresi: 31] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah'tan başka bir ilah mı var! De ki: Eğer doğru söylüyorsanız kesin delilinizi getirin!} [Neml Sûresi: 64]

Bütün rasûl ve peygamberler -aleyhimusselam- yalnızca Allah'a ibadet etmeye çağırmışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun biz, her ümmete, “Yalnızca Allah’a ibadet edin, tâğûttan kaçının” diye rasûl gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün.} [Nahl Sûresi: 36] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Senden önce hiçbir rasûl göndermedik ki ona: «Benden başka ilâh yoktur; şu halde bana kulluk edin» diye vahyetmiş olmayalım.} [Enbiyâ Sûresi: 25] Allah Teâlâ, Nuh -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a ibadet edin; zira ben, üzerinize gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.} [A'râf Sûresi: 59] Allah Teâlâ, halili İbrahim -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {İbrahim de hani kavmine şöyle demişti: Allah’a ibadet edin ve O’ndan sakının! Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.} [Ankebût Sûresi: 16] Allah Teâlâ, Salih -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a ibadet edin. Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Bu, size bir mucize olmak üzere, Allah'ın devesidir. Bırakın onu, Allah'ın arzında yesin, içsin. Ona herhangi bir kötülük etmeyin. Aksi halde, sizi elim bir azâp yakalar.} [A'râf Sûresi: 73] Allah Teâlâ, Şuayb -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a ibadet edin. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.} [A'râf Sûresi: 85]

Allah Teâlâ, Musa -aleyhisselam- ile ilk konuştuğunda şöyle buyurmuştur: {Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.} {Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka (hak) ilah yoktur. Bana ibadet et, beni zikretmek için namaz kıl.} [Tâ-Hâ Sûresi: 13-14] Allah Teâlâ, Musa -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım} [Mü'min Sûresi: 27] Allah Teâlâ, Mesih İsa -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O’na ibadet edin. İşte bu dosdoğru yoldur.} [Âl-i İmrân Sûresi: 51] Bir başka ayette Allah Teâlâ, Mesih İsa -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a ibadet edin. Kim Allah’a şirk koşarsa, Allah ona Cennet'i muhakkak haram kılar. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.} [Mâide Sûresi: 72]

Bilâkis Tevrat ve İncil'de de yalnızca Allah Teâlâ'ya ibadet edilmesinin gerekliliği vurgulanmıştır. Tevrat'taki Tesniye kitabında Musa -aleyhisselam-'ın şöyle dediği aktarılmıştır: (Dinle, Ey İsrail! Rab bizim ilahımızdır, Rab birdir.) Tevhide vurgu Markos İncili'nde de yapılmıştır. Mesih -aleyhisselam- şöyle demiştir: (İlk vasiyet: Dinle, Ey İsrail! Rab bizim ilahımızdır, Rab birdir.)

Allah -Azze ve Celle- bütün peygamberlerin tevhide davet görevi ile gönderildiğini beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: {Andolsun ki biz, «Allah'a ibadet edin ve tâğuttan sakının» diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler.} [Nahl Sûresi: 36] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Söyleyin bakalım, Allah'ı bırakıp yalvardıklarınız yeryüzünde ne yaratmışlar; gösterin bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.} [Ahkâf Sûresi: 4] Şeyh Sa'di -rahimehullah- şöyle demiştir: Müşriklerin şirkleri adına mücadele verip tartışmalarında, herhangi bir belge ya da delile dayalı olmadıkları, yalnızca yalan zanlardan hareket ettikleri ve görüşlerinin dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır. Onların bu kanaatlerinin çürüklüğünü anlayabilmek için bir yandan onların hallerini gözden geçirmemiz, ilim ve amellerini incelememiz, diğer yandan da kendilerine ibadet uğrunda ömürlerini harcadıkları varlıklarının durumuna bir göz atmamız yeterli olacaktır. Acaba (Allah'ın dışında ibadet ettikleri varlıklar) kendilerine dünyada ya da ahirette herhangi bir fayda verebildiler mi? Teysiru'l Kerimi'l Mennân: 779.

 6- Allah -Subhanehu ve Teâlâ- yaratıcı ve tek başına ibadete layık olandır. Onunla birlikte başka varlığa ibadet edilmez.

Allah Teâlâ tek başına ibadet edilmeyi hak eder ve kendisiyle birlikte başkasına kesinlikle ibadet edilmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin. Umulur ki, böylece korunmuş (Allah'ın azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.} (21) {O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubbemsi) bir tavan yaptı. Gökten su indirdi, o su ile size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.} (22) [Bakara Sûresi: 21-22] Bizleri ve bizden önceki nesilleri yaratan, yeryüzünü bizim için bir döşek kılan, gökyüzünden bizim için su indiren ve bu su ile bizim için çeşitli ürünler çıkaran; yalnızca ibadeti hak edendir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Allah'tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O'ndan başka hakkıyla ibadete layık bir ilah yoktur. Nasıl oluyor da (tevhidden küfre) çevriliyorsunuz!} [Fâtır Sûresi: 3] Yaratan ve rızık veren tek başına ibadet edilmeye layık olandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İşte Rabbiniz Allah O'dur. O’ndan başka hakkıyla ibadete layık bir ilah yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O'na kulluk edin, O her şeye vekildir (güvenilip dayanılacak tek varlık O'dur).} [En'âm Sûresi: 102]

Allah'ın dışında ibadet edilen her şey ibadet edilmeyi hak etmez. Çünkü o varlık, göklerde ve yerde zerre miktarı bir şeye sahip değildir. Hiçbir şeyde Yüce Allah'ın ortağı, yardımcısı ve destekçisi de değildir. Nasıl olurda Yüce Allah ile birlikte kendisine yalvarılır ya da ona ortak koşulabilir? Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Ey Muhammed! Müşriklere) De ki: "Allah'ı bırakıp da, ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadıkları, bunlarda hiçbir ortaklıkları bulunmadığı ve onlardan hiçbiri Allah'ın yardımcısı olmadığı halde, ilah diye ileri sürdüklerinizi haydi çağırın.} [Sebe Sûresi: 22]

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bütün bu varlıkları yoktan var edip yaratmıştır. Bunların varlığı Allah Teâlâ'nın varlığına, rubûbiyetine ve ulûhiyetine birer delildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.} (20) {Size, kendi nefsinizden, kendisiyle huzura kavuşabileceğiniz eşler yaratıp, aranıza sevgi ve merhamet koyması da O'nun delillerindendir. Bunda, hiç şüphesiz düşünen kimseler için ibretler vardır.} (21) {O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.} (22) {Gece olsun, gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir. Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır.} (23) {Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır.} (24) {Göğün ve yerin O’nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.} (25) {Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.} (26) {O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.} (27) [Rûm Sûresi: 20-27]

Nemrut, Rabbinin varlığını inkâr etmiştir. Bunun üzerine Allah Teâlâ, İbrahim -aleyhisselam-'ın Nemrut'a şöyle dediğini haber vermiştir: {İbrahim: “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kâfir şaşırıp kaldı. Zaten Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.} [Bakara Sûresi: 258] Aynı zamanda İbrahim -aleyhisselam- Allah'ın kendisine hidayet ettiğini, yedirip içirdiğini, hasta olduğunda şifa verdiğini ve kendisinin canını alıp dirilteceğini kavmine delil getirmiştir. Allah Teâlâ İbrahim -aleyhisselam-'ın şöyle dediğini haber vermiştir: {Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.} (78) {Beni yediren, içiren O’dur.} (79) {Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.} (80) {Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O’dur.} (81) [Şu'arâ Sûresi: 78-81] Allah Teâlâ, Musa -aleyhisselam-'ın Firavun'a şöyle delil getirdiğini haber vermiştir: Şüphesiz Rabbim: {Rabbimiz her şeye yaratılış (biçim)ini veren sonra doğru yola iletendir.} [Tâ-Hâ Sûresi: 50]

Allah Teâlâ göklerde ve yerde ne varsa hepsini insanların hizmetine sunmuş, Allah ibadet etmeleri ve O'nu inkar etmemeleri için onları nimetleri ile kuşatmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'ın, göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de insanlar içinde bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duran kimseler vardır.} [Lokmân Sûresi: 20] Allah Teâlâ, göklerde ve yerde ne varsa hepsini insanların hizmetine sunduğu gibi yaratıcı ve mevlalarını tanımaları, kendilerine fayda veren ilmi öğrenmeleri için ihtiyaç duydukları kulak, göz ve kalp gibi her şeyi onlar için hazırlayıp yaratmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.} [Nahl Sûresi: 78]

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bütün bu alemleri ve insanlığı yaratmıştır. İnsanı ihtiyaç duyduğu bütün uzuvları donatarak yaratmış ve onu kuvvetli kılmıştır. Allah'a ibadet ve yeryüzünü inşa etme hususunda yardımcı olacak şeylerle ona destek olmuştur. Sonra da göklerde ve yerde ne varsa onun hizmetine sunmuştur.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- rubûbiyetine delalet eden ve ulûhiyetini gerekli kılan bu azametli mahlûkatını delil getirmiş ve şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) de ki: Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor? Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim idare ediyor? «Allah» diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan) sakınmıyor musunuz?} [Yûnus Sûresi: 31] Başka bir ayeti kerime de şöyle buyurmuştur: {De ki: Söyleyin bakalım, Allah'ı bırakıp yalvardıklarınız yeryüzünde ne yaratmışlar? Gösterin bana! Yoksa onların göklerde ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.} [Ahkâf Sûresi: 4] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. İşte Allah’ın yarattıkları! Haydi, Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler.} [Lokmân Sûresi: 10-11] Bir diğer ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: {Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?} (35) {Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.} (36) {Yahut Rabbinin hâzineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir? (37) [Tûr Sûresi: 35-37] Şeyh Sa'di -rahimehullah- bu ayetler hakkında şöyle demiştir: Bu onlara karşı öyle bir delillendirmedir ki, bu konuda onların hakkı kabul etmekten yahut akıl ve dinin gerektirdiği sınırların dışına çıkmaktan başka çareleri yoktur. İbn Sa'dî tefsiri: 816.

 7- Yüce Allah, bu kâinatta gördüğümüz ya da görmediğimiz bütün her şeyin yaratıcısıdır. O'nun dışındaki her şey yaratmış olduğu mahlûkatındandır. Allah Teâlâ gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, bu kâinatta gördüğümüz ya da görmediğimiz bütün her şeyin yaratıcısıdır. O'nun dışındaki her şey yaratmış olduğu mahlûkatındandır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? Allah'tır de. O halde de ki: «O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?» De ki: «Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?» Yoksa O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma onlara, birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, tektir, Kahhar’dır (karşı durulamaz güç sahibidir).} [Ra'd Sûresi: 16] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizin bilmediğiniz daha nice şeyler yaratmaktadır!} [Nahl Sûresi: 8]

Allah Teâlâ gökleri ve yeri altı günde yaratmış ve şöyle buyurmuştur: {O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’ın üzerine istiva edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.} [Hadîd Sûresi: 4] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.} [Kâf Sûresi: 38]

 8- Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın mülkünde, yaratmasında, işleri idare etmesinde ve ibadetinde hiçbir ortağı yoktur.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- mülkün yegane sahibidir. Yaratmasında, mülkünde, işleri idare etmesinde hiçbir ortağı yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Söyleyin bakalım, Allah'ı bırakıp yalvardıklarınız yeryüzünde ne yaratmışlar? Gösterin bana! Yoksa onların göklerde ortaklıkları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.} [Ahkâf Sûresi: 4] Şeyh Sa'di -rahimehullah- şöyle demiştir: Yani Allah'a; herhangi bir fayda sağlayamayan, zarar veremeyen, öldüremeyen, hayat veremeyen, ölümden sonra diriltemeyen birtakım put ve heykelleri ortak koşan şu müşriklere; putlarının âcizliklerini ve ibadet namına hiçbir şeyi hak etmediklerini açıkça anlatmak üzere; “De ki: Söyleyin bakalım, Allah'ı bırakıp yalvardıklarınız yeryüzünde ne yaratmışlar? Gösterin bana! Yoksa onların göklere ortaklıkları mı vardır? Onlar, gökteki ve yerdeki varlıklardan herhangi birini yaratmışlar mıdır? Dağları yaratmış, nehirleri akıtmış, bir canlıya hayat vermiş, ağaçları bitirmişler midir? Herhangi bir varlığın yaratılmasında (Allah'a) herhangi bir yardımları olmuş mudur? Başkalarının söyleyecekleri bir tarafa, bizzat kendi ikrarlarıyla dahi böyle bir şeyin olmadığı ortadadır. İşte bu, Allah'tan başka bütün varlıklara ibadetin batıl olduğuna kesin ve aklî bir delildir.

Daha sonra Allah, bu batıl iddiaya naklî bir delilin de olmadığını belirtmektedir: “Eğer doğru söylüyorsanız, (iddialarınızı desteklemek üzere) bana bu (Kur'an'dan) önce (indirilmiş) şirke çağıran “bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı,” peygamberlerden miras alınmış ve şirki emreden bir bilgi “getirin.” Onların herhangi bir peygamberden buna dair bir delil getirmekten yana aciz oldukları ise bilinen bir husustur. Zira bizler kesinlikle biliyor ve inanıyoruz ki bütün peygamberler, Rablerini tevhid etmeye davet etmiş ve O'na ortak koşmayı yasaklamışlardır. Bu ise onlardan nakledilegelen en büyük ilimdir. İbn Sa'dî Tefsiri: 779.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- mülkün sahibidir ve mülkünde hiçbir ortağı yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.} [Âl-i İmrân Sûresi: 26] Allah Teâlâ kıyamet gününde de mülkün tamamıyla kendisine ait olduğunu belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: {O gün onlar (kabirlerinden) çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.} [Mü'min Sûresi: 16]

Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın mülkünde, yaratmasında, işleri idare etmesinde ve ibadetinde hiçbir ortağı yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur de ve O’nu tekbir ile yücelt.} [İsrâ Sûresi: 111] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.} [Furkân Sûresi: 2] O hükümrandır, O'nun dışındakiler ise mülkündendir. O yaratıcıdır, O'nun dışındakiler ise mahlûkatıdır. İşleri evirip çeviren O'dur. Bu vasıflara sahip olan tek başına ibadeti hak edendir. Ondan başkasına ibadet etmek, şirktir, akılsızlıktır, dünya ve ahireti ifsat eder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yahûdi ya da Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, Hanîf olan İbrâhim'in (dosdoğru) dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.} [Bakara Sûresi: 135] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İyi­lik ya­pa­rak ken­di­si­ni Al­lah’a tes­lim eden ve İb­ra­him’in Ha­nîf di­ni­ne uyan kim­se­den da­ha güzel din sa­hi­bi kim ola­bi­lir? Al­lah, İb­ra­him’i dost edin­miş­tir.} [Nisâ Sûresi: 125] Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, halili İbrahim -aleyhisselam-'ın dinine tabi olmayan kimsenin kendini bilmez olduğunu beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: {Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz dünyada onu (elçi) seçtik, şüphesiz o âhirette de sâlih kullardandır.} [Bakara Sûresi: 130]

 9- Allah -Subhanehu ve Teâlâ- doğurmamış ve doğurulmamıştır. O'nun bir dengi, benzeri de yoktur.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- doğurmamış ve doğurulmamıştır. O'nun bir dengi, benzeri de yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: O, Allah El-Ahad/bir tektir.} (1) {Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)} (2) {O, doğurmamış ve doğmamıştır.} (3) {Onun hiçbir dengi yoktur.} (4) [İhlâs Sûresi: 1-4] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. O halde ona ibadet et ve ona ibadetinde sebat göster. Onun adıyla anılan bir kimse biliyor musun?} [Meryem Sûresi: 65] Allah -Azze ve Celle- şöyle buyurmuştur: {Gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendi nefislerinizden eşler var etti. Hayvanlardan da çiftler yarattı. Sizi de bu şekilde yaratıp, çoğaltmaktadır. O’nun bir benzeri yoktur. Her şeyi işiten ve gören O’dur.} [Şûrâ Sûresi: 11]

 10- Allah -Subhanehu ve Teâlâ- hiçbir şeye hulûl etmez ve yaratmış olduğu mahlûkatının cesedine bürünmez (şekline girmez onun kalıbını almaz).

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- hiçbir şeye hulûl etmez, yaratmış olduğu mahlûkatının cesedine bürünmez ve hiçbir şeye karışıp birleşmez. Çünkü O, yaratıcıdır ve O'nun dışındakiler yaratılmıştır. O ebedidir ve O'nun dışındakiler ise fanidir. O her şeyin sahibidir ve her şey O'nun mülkündedir. Allah Teâlâ yaratmış olduğu mahlûkatına hulûl etmeyeceği gibi, yaratmış olduğu mahlûkatı da O'nun zatına hulûl edemez. Allah Teâlâ her şeyden büyük ve yücedir. Allah Teâlâ kendisinin Mesih İsa'ya hulûl ettiği yalanını inkâr ederek şöyle buyurmuştur: {Andolsun ki Allah, Meryem oğlu Mesih’tir, diyenler kâfir olmuştur. De ki: Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anasını ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilese; Allah’a karşı kim buna engel olabilir? Göklerin, yerin ve arasındakilerin mülkü Allah’ındır. O, dilediğini yaratır. Allah’ın her şeye gücü yeter.} [Mâide Sûresi: 17] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Doğu da Allah’ındır, batı da; ne tarafa yönelirseniz yönelin Allah’ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah, her şeyi kuşatandır, bilendir.} (115) {«Allah çocuk edindi» dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur, hepsi O'na boyun eğmiştir.} (116) {(O), göklerin ve yerin yoktan varedicisidir. Bir şeyi dilediğinde ona sadece «Ol!» der, o da hemen oluverir.} (117) [Bakara Sûresi: 115-117] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar: "Rahman çocuk edindi" dediler.} (88) {Andolsun siz, çok çirkin bir şey ortaya attınız.} (89) {Neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp yerle bir olacaktı.} (90) {Rahman'a çocuk isnat etmelerinden dolayı} (91) {Halbuki çocuk edinmek Rahmân’ın şanına yakışmaz.} (92) {Göklerde ve yerde olan herkes istisnasız kul olarak Rahman’a gelir.} (93) {Andolsun ki hepsini kuşatıp, onları teker teker saymıştır.} (94) {Bunların hepsi de kıyamet gününde O'nun huzuruna tek başına (yapayalnız) gelecektir.} (95) [Meryem Sûresi: 88-95] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah; kendisinden başka hakkıyla ibadete layık hiçbir hak ilâh olmayandır; Hayy'dır (diridir); Kayyûm'dur. (Kendi zâtiyle kâimdir.) O'nu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan, O'nun yanında kim şefaat edebilir? Onların önünde ve arkasında olan her şeyi bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsü'sü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür.} [Bakara Sûresi: 255] Yukarıda zikredildiği gibi kendisinin ve mahlûkatının durumu böyle ise onlardan birine nasıl olur da hulûl eder? Nasıl olur da birisini çocuk edinir ya da kendisiyle birlikte onu ilah edinirler?

 11- Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kullarına karşı çok rahmetli ve merhametlidir. Bundan dolayı kitaplar indirmiş ve rasûller göndermiştir.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kullarına karşı çok rahmetli ve merhametlidir. Kullarına olan bu rahmetinin bir göstergesi de küfür ve şirkin karanlığından tevhit ve hidayetin aydınlığına çıkarması için onlara rasûller göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.} [Hadîd Sûresi: 9]

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.} [Enbiyâ Sûresi: 107] Allah Teâlâ, peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kendisinin çok merhametli ve şefkatli olduğunu kullarına haber vermesini emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) Kullarıma, benim çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver.} [Hicr Sûresi: 49] Rahmet ve şefkatinin bir göstergesi de kullarından sıkıntıyı gidermesi ve hayır kapılarını onlara açmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {"Eğer Allah sana bir sıkıntı verirse, yine O'ndan başka o sıkıntıyı giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır murad ederse, O'nun lûtfunu geri çevirecek yoktur. O hayra da, kullarından dilediğini kavuşturur. O; çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir."} [Yûnus Sûresi: 107]

 12- Yüce Allah Rab ve Rahim olandır, kıyamet günü kullarını kabirden yeniden dirilttikten sonra tek başına hesaba çekecektir. Her kulun işlediği hayır ya da kötülüğün karşılığını kendisine verecektir. Kim salih ameller işlerse, Mü'mindir ve onun için devamlı olan nimetler vardır. Kim de kâfir olur ve kötü ameller işlerse ahirette onun için büyük bir azap vardır.

Yüce Allah Rab ve Rahim olandır, kıyamet günü kullarını kabirden yeniden dirilttikten sonra tek başına hesaba çekecektir. Her kulun işlediği hayır ya da kötülüğün karşılığını kendisine verecektir. Kim salih ameller işlerse, Mü'min'dir ve onun için devamlı olan nimetler vardır. Kim de kâfir olur ve kötü ameller işlerse ahirette onun için büyük bir azap vardır. Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın kullarına karşı adaletinin, hikmetinin ve rahmetinin gereği olarak bu dünyayı amel işleme diyarı olarak kılmış hesap, karşılık ve sevabın olacağı bir başka diyar daha kılmıştır ki; ihsanda bulunan kimse yapmış olduğu ihsanının karşılığı, zulüm, azgınlık ve kötülük yapan kimse de azgınlık ve zulmünün karşılığını bulsun. Çünkü bazı kimseler bu işin gerçekleşmesini uzak görebilir. Bundan dolayı Allah Teâlâ yeniden dirilmenin hak olduğuna üzerinde hiçbir şüphenin bulunmadığına dair bir çok delil zikretmiş ve şöyle buyurmuştur: {Senin yeryüzünü kupkuru görmen de Allah’ın âyetlerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, harekete geçip kabarır. Ona can veren, elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye kadirdir.} [Fussilet Sûresi: 39] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Eğer tekrar dirilmekten şüphede iseniz; şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden (meniden), sonra alakadan (embriyodan), sonra (cesedi) biçimlenen ve biçimlenmeyen bir çiğnem et parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar ve sizi bebek olarak çıkarırız. Sonra siz yetişip, güçlü çağınıza gelirsiniz. Kiminizin vefat eder, kiminiz de bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin diye ömrünün en düşkün dönemine ulaştırılır. Yeryüzünü kupkuru görürsün de biz ona su indirince harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiyi çift çift bitirir.} [Hac Sûresi: 5] Allah Teâlâ, bu ayette yeniden dirilmeye delalet eden üç aklî delil zikretmiştir. Bunlar:

1- Allah Teâlâ ilk olarak insanı topraktan yaratmıştır. Onu topraktan yaratan, toprak olduktan sonra onu tekrar hayata döndürmeye kadirdir.

2- Nutfeden (meniden) insanı yaratan, öldükten sonra yeniden diriltmeye kadirdir.

3- Yeryüzü kupkuru olduktan sonra yağmurla ona hayat veren, öldükten sonra insanları diriltmeye kadirdir. Bu ayet, Kur'an-ı Kerim'in mucize olduğuna delalet etmektedir. Uzun olmamasına rağmen böyle büyük bir meselede apaçık üç aklî delili nasıl olur da bir arada toplar?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün gökleri, kitapların sayfalarını dürer gibi düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vadettiğimizi) yaparız.} [Enbiyâ Sûresi: 104] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.} {De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.} [Yâsîn Sûresi: 78] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizi yaratmak mı daha güç, yoksa gökyüzünü yaratmak mı? Ki onu Allah bina etti.} (27) {Onu yükseltip düzene koydu.} (28) {Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı.} (29) {Yeri de bundan sonra döşeyip yaydı.} (30) {Ondan suyunu ve otlağını çıkardı.} (31) {Dağları da sağlam bir şekilde yerleştirdi.} (32) [Nâziât Sûresi: 27-32] Allah Teâlâ, insanın yaratılışının, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin yaratılışından daha zor olmadığını beyan etmiştir. Gökleri ve yeri yaratmaya kadir olan, insanı tekrar diriltmekten aciz değildir.

 13- Allah -Subhanehu ve Teâlâ- Adem'i topraktan yaratmış ve kendisinden sonra zürriyetinin çoğalmasını dilemiştir. İnsanların hepsinin aslı birdir. Ne bir milletin diğerine, ne de bir kavmin ötekine takvadan başka bir üstünlüğü yoktur.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ- Adem'i topraktan yaratmış ve kendisinden sonra zürriyetinin çoğalmasını dilemiştir. İnsanların hepsinin aslı birdir. Ne bir milletin diğerine, ne de bir kavmin ötekine takvadan başka bir üstünlüğü yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi tanışasınız diye kollara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerliniz, ondan en çok sakınanınız/takvalı olanınızdır. Şüphesiz Allah Alim'dir, her şeyden haberdardır.} (Hucurât Sûresi: 13) Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne gebe kalır, ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen azaltılması da mutlaka bir kitaptadır. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır.} [Fâtır Sûresi: 11] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizi topraktan, sonra meniden, sonra kan pıhtısından yaratan, sonra sizi analarınızın karnından bebek olarak çıkaran, sonra sizi güçlü kuvvetli bir çağa eriştiren, derken ihtiyarlığa varacak kadar yaşatan da O'dur. Kiminiz daha önce vefat ettirilir, kiminiz de belirtilmiş bir süreye ulaşırsınız. Belki artık akledersiniz!} [Mü'min Sûresi: 67] Allah Teâlâ, Adem'i kevnî emirle topraktan yarattığı gibi Mesih'i de kevnî emri ile yarattığını belirterek şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi. O da hemen oluverdi.} [Âl-i İmrân Sûresi: 59] (2) Numaralı başlıkta zikrettiğim gibi Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- insanların eşit olduğunu, birinin diğerine takvadan başka bir üstünlüğü olmadığını beyan etmiştir.

 14- Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar.

Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine doğar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) Sen yüzünü Hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.} [Rûm Sûresi: 30] Haniflik; Yüce Allah'ın halili İbrahim aleyhisselam-'ın dinidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sonra da sana: «Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O, müşriklerden değildi» diye vahyettik.} [Nahl Sûresi: 123] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi yahut Hristiyan veya Mecûsî yapar. Tıpkı uzuvları tam herhangi bir hayvanın uzuvları eksik bir hayvan doğurduğu gibi. Onda (uzuvları tam olan doğuran hayvanda) herhangi bir uzuv noksanlığı görür müsünüz? Sonra Ebû Hureyre -radıyallahu anh- isterseniz şu ayeti okuyun demiştir: {(Rasûlüm!) Sen yüzünü Hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.} [Rûm Sûresi: 30] Sahih-i Buhârî 4775. Başka bir hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Rabbim, bugün bana öğrettiği şeylerden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti.» (Ve buyurdu ki): «Benim bir kula verdiğim bir mal helaldir. Ben bütün kullarımı Hanif (Müslüman, hakka taraftar) olarak yarattım. Ancak şeytanlar onlara gelip, (fıtri) dinlerinden alıp götürdüler, kendilerine helâl kıldığım şeyleri haram kıldılar. Haklarında bir delil indirmediğim şeyi bana şirk koşmalarını emrettiler.» Müslim rivayet etmiştir (2865).

 15- İnsanlardan hiçbiri hata işleyerek ya da başkasının hatasını miras alarak doğmaz.

İnsanlardan hiçbiri hata işleyerek ya da başkasının hatasını miras alarak doğmaz. Allah Teâlâ, Adem -aleyhisselam-'ın ilahi emre muhalefet edip, hanımı Havva ile yasaklı ağaçtan yediklerinde, Adem -aleyhisselam- pişman olduğunu, tövbe ettiğini, Yüce Allah'tan bağışlanma dilediğini, sonra Allah Teâlâ bazı güzel sözler söylemesi için ona bunları ilham ettiğini, o da bunları söylediğinde Adem ve hanımı Havva'yı affettiğini bize haber vermiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz:«Ey Adem! Sen ve eşin (Havva) beraberce Cennet'e yerleşin ve dilediğiniz yerde O'nun nimetlerinden bol bol yiyin. (Ancak) şu ağaca yaklaşmayın! Yoksa ikiniz de zalimlerden olursunuz» dedik.} (35) {Ne var ki Şeytan, onları oradan uzaklaştırmış ve içinde bulundukları (o rahat durumdan, Cennet'ten) çıkarmıştı. Bunun üzerine; «Biz de bir kısmınız diğerine düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek nimet vardır» dedik.} (36) {Adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabbine yalvardı). O da bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.} (37) {Dedik ki: "Hepiniz oradan inin! Eğer benden size bir hidâyet gelir de; her kim hidâyetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler."} (38) [Bakara Sûresi: 35-38] Allah Teâlâ, Adem -aleyhisselam-'ı bağışladığında hatasına tekrar dönmedi. Bundan dolayı zürriyeti tövbe ile ortadan kalkan bu hatayı miras olarak almadılar. Asıl olan, kişi başkasının günahını üstlenmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Herkesin kazandığı ancak kendinedir. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir ve O size hakkında görüş ayrılığına düştüğünüz şeyleri bildirir.} [En'am Sûresi: 164]

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur. Kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.} [İsrâ Sûresi: 15] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden korkanları ve namazı dosdoğru kılanları uyarırsın. Kim günâh kirinden arınırsa, kendisi için arınmış olur. Dönüş Allah'adır.} [Fâtır Sûresi: 18]

 16- İnsanların yaratılışındaki amaç yalnızca Yüce Allah'a ibadet etmektir.

İnsanların yaratılışındaki amaç: yalnızca Yüce Allah'a ibadet etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.} [Zâriyât Sûresi: 56]

 17- İslâm, -kadın erkek- insana değer vermiştir. Bütün haklarını üstlenmiş, amelleri, tasarruflarını ve yapmış olduğu seçimlerden onu sorumlu tutmuştur. Kendisine ve başkalarına zarar verecek amellerinin sorumluluğunu ona yüklemiştir.

İslâm, -kadın erkek- insana değer vermiştir. Allah Teâlâ yeryüzünde halife olması için insanı yaratmış ve şöyle buyurmuştur: {Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti.} [Bakara Sûresi: 30]

Bu değer bütün ademoğlunu içermektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.} [İsrâ Sûresi: 70] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.} [Tîn Sûresi: 4]

Allah Teâlâ kendisi dışında insanı zelil edecek batıl ilaha, bağlanılan ve itaat edilen kimselere tabi olmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: {İnsanların bir kısmı da, Allah'tan başkalarını O'na şirk koşarak onları, Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha güçlüdür. Keşke o zalimler, azap görecekleri zaman bütün gücün yalnızca Allah'ın olduğunu ve Allah'ın azabının çok çetin olduğunu bir bilselerdi. Kendilerine uyulanlar o gün azabı görünce, kendilerine uyanlardan uzaklaşacaklar, aralarındaki bütün bağlar kopacaktır.} [Bakara Sûresi: 165-166] Allah Teâlâ, kıyamet gününde batıl olarak kendilerine tâbi olunan ve tâbi olanların halini açıklayarak şöyle buyurmuştur: {Büyüklük taslayan önderler, zayıf ve güçsüz bırakılanlara derler ki: “Size geldikten sonra sizleri hidayetten biz mi alıkoyduk? Hayır, siz zaten günahkâr kimseler idiniz.} (32) {Zayıf ve güçsüz bırakılanlar da büyüklük taslayanlara: "Hayır! Gece gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na şirk koşmamızı bize emrederdiniz." derler. Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar. Biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar.} (33) [Sebe Sûresi: 32-33]

Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın, kıyamet günü dalalete sürükleyen önderlerin ve davetçilerin kendi işlemiş oldukları günahları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin günahlarını onlara yüklemesi adaletinin kemalindendir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Dikkat et, yüklendikleri ne kötüdür.} [Nahl Sûresi: 25]

İslâm, insanın dünya ve ahirette bütün haklarını güvence altına almıştır ve İslâm'ın güvence altına aldığı ve insanlara beyan ettiği en büyük haklar: Allah'ın insanlar üzerindeki hakkı ve insanların Allah üzerindeki hakkıdır. Muâz -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle anlatmaktadır: “Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bineğinin terkisinde idim. Rasûlullah, “Ey Muâz!" diye buyurdu. Ben de emrine amadeyim dedim. Sonra üç kez bu tekrarlandı. Sonra; "Allah'ın kulları üzerindeki hakkını ve kulların Allah üzerindeki hakkını bilir misin?” diye sordu. Ben, hayır dedim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “Allah"ın kulları üzerindeki hakkı, Allah'a kulluk/ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır." Sonra biraz ilerledik ve; “Ey Muâz!" diye buyurdu. Ben de emrine amadeyim dedim. "Bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki hakları ise onlara azap etmemesidir." buyurdu. Sahih Buhârî 6840.

İslâm; insanın, hak dinini, zürriyetini, malını ve ırzını güvence altına almıştır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Bu gününüz, bu ayınız ve bu beldeniz saygı değer ve dokunulmaz olduğu gibi (aranızda) kanlarınız, canlarınız ve namusunuz da saygıdeğer ve dokunulmazdır." Sahih Buhârî 6501. Rasûlullah -sallalahu aleyhi ve sellem- bu büyük sözü Vedâ Haccı'nda yüzbinden fazla orada hazır bulunan ashabının önünde ilan etmiştir. Bu ifadeyi Vedâ Haccı'nda bayram gününde üzerine basarak tekrar etmiş ve vurgulamıştır.

İslâm, insanı bütün seçtiklerinden, amellerinden ve tasarruflarından sorumlu kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.“Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter.” denilecektir.} [İsrâ Sûresi: 13-14] Allah Teâlâ, hayır ya da şer olarak yapılan her ameli o kişinin boynuna yükleyecektir. Başkası bundan sorumlu olmayacak, başkasının amelinden hesaba çekilmeyecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insan! Sen Rabbine (kavuşuncaya) kadar çabalayacaksın, sonunda O'na kavuşacaksın.} [İnşikâk Sûresi: 6] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim salih amel işlerse kendisi içindir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmedici değildir.} [Fussilet Sûresi: 46]

İslâm, kendisine ya da başkalarına zarar veren her amelden kişiyi sorumlu tutar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim bir günâh kazanırsa, onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir.} [Nisâ Sûresi: 111] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bundan dolayı İsrailoğulları'na (Kitap’ta) şunu yazdık: Kim bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak sebebiyle olmaksızın bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur.} [Mâide Sûresi: 32] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Haksız olarak öldürülen her kişinin kanından bir pay, Adem’in ilk oğluna ayrılır. Çünkü o, insan öldürme çığırını ilk başlatan kişidir.» Sahih Müslim 5150.

 18- İslâm; erkek ve kadını, amel, sorumluluk, ceza ve mükâfat hususunda eşit kılmıştır.

İslâm; erkek ve kadını, amel, sorumluluk, ceza ve mükâfat hususunda eşit kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Erkek olsun, kadın olsun, her kim de Mü'min olarak salih ameller işlerse, işte onlar Cennet'e girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.} [Nisâ Sûresi: 124] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Erkek veya kadın, Mü'min olarak kim salih amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.} [Nahl Sûresi: 97] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, Mü'min olarak sâlih amel işlerse işte onlar, Cennet'e girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.} [Mü'min Sûresi: 40] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, Mü'min erkekler ve Mü'min kadınlar, itaat eden erkekler ve itaat eden kadınlar, dürüst erkekler ve dürüst kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşu içinde olan erkekler ve huşu içinde olan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.} [Ahzâb Sûresi: 35]

 19- İslâm, kadına değer vermiş ve onu bazı hususlarda erkeğin benzeri görmüştür. Güç yetirebildiği takdirde erkeği, evin nafakasından sorumlu tutmuştur. Kız çocuğun nafakası babaya, annenin nafakasını bülûğa ermiş güç sahibi erkek çocuğa ve evli kadının nafakasını da kocasına yüklemiştir.

İslâm, kadını bazı hususlarda erkeğin benzeri görmüştür. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki kadınlar erkeklerin benzerleridirler.” Tirmizî rivayet etmiştir. (113)

İslâm'ın kadına verdiği bir başka değer ise güç yetirebildiği takdirde annenin nafakasını oğluna yüklemiş olmasıdır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: ″En üstün el, verenin elidir. Hayır yapmaya; annen, baban, kız kardeşin ve erkek kardeşinden başla, daha sonra da sırasıyla sana yakınlık derecesine göre devam et.″ İmam Ahmed rivayet etmiştir. Allah'ın izniyle 29. nolu başlıkta anne-babanın saygınlığına/değerine değineceğiz.

İslâm'ın kadına verdiği başka bir değer ise, güç yetirebildiği takdirde hanımın nafakasını kocasına yüklemiş olmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İmkânı geniş olan, imkânının genişliğine göre nafaka versin. Rızkı daralmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiği kadarından nafaka ödesin. Allah, hiç kimseyi verdiği (imkândan) fazlasıyla yükümlü tutmaz. Allah, zorluğun ardından bir kolaylık verir.} [Talâk Sûresi: 7] Bir adam Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e gelip, kadının kocası üzerindeki hakkı nedir? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: "Yediğinden yedirirsin, giydiğinden giydirirsin, yüze vurmaz ve onu kötülemezsin" İmam Ahmed rivayet etmiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- kadınların kocaları üzerindeki bazı haklarını beyan ederek şöyle buyurmuştur: "Örfe uygun şekilde rızıkları, giyim kuşamları sizin sorumluluğunuzdadır." Sahih Müslim. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” İmam Ahmed rivayet etmiştir. Hattâbî -rahimehullah- şöyle demiştir: Hadiste; "Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri" ibaresinin manası, sanki sadaka veren kimseye; sevap kazanmak kastı ile bakmakla yükümlü olduğun kimselerin nafakasını sadaka olarak verme, eğer onların haklarını zayi edersen bu sana günah olarak dönecektir.

İslâm'ın kadına verdiği başka bir değer ise, kızın nafakasını babaya yüklemiş olmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Anneler de, emzirme süresini tamamlatmak isteyenler için çocuklarını iki tam yıl emzirirler. (Bu süre içinde) uygun bir şekilde onların yiyecek ve giyeceklerini temin etmek de çocuk kendisine ait olan babanın üzerinedir." [Bakara Sûresi: 233] Allah Teâlâ, çocuğu olan babanın çocuğunun nafakasını, giyim kuşamını örfe uygun bir şekilde karşılaması gerektiğini beyan etmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizin adınıza çocuğunuzu emziriyorlarsa, onlara ücretlerini ödeyin.} [Talâk Sûresi: 6] Allah Teâlâ, çocuğun emzirilme ücretini babaya yüklemiştir. Bu da çocuğun nafakasının babaya ait olduğunu, kız ve erkek çocuğun ikisini de içermektedir. Şimdi zikredeceğimiz hadis ise kadının ve çocuklarının nafakasının babaya ait olduğunu belirtmektedir. Âişe -radıyallahu anha-'dan rivayet edildiğine göre, Hind -radıyallahu anha- Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e: "Ebu Sufyan cimri bir adamdır. Onun izni olmadan onun malından alıyorum." dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Örfe uygun bir şekilde kendine ve çocuklarına yetecek kadar al." Buhârî rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- kız çocuğuna ve kız kardeşlere nafakada bulunmanın faziletini beyan etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Kim, iki ya da üç kız çocuğun veyahut da iki kız kardeşin ya da üç kız kardeşin evlilik çağına gelene kadar ya da kendisi ölene kadar nafakalarını üstlenirse, ben ve o kimse şu ikisi gibi olacağız." diyerek işaret parmağını ve orta parmağını işaret etti. Silsiletu's-Sahiha 296.

 20- Ölüm, ebedi yokluk değildir. Bilâkis amel diyarından karşılıkların alınacağı diyara geçiştir. Ölüm, beden ve ruhu kapsar. Ruhun ölümü ise bedeni terk etmesidir. Kıyamet günü dirilişten sonra eski bedenine geri dönecektir ve ölümden sonra ruh başka bir bedene girmesi söz konusu olmadığı gibi reenkarnasyonu da olmayacaktır.

Ölüm, ebedi yokluk değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.} [Secde Sûresi: 11] Ölüm, beden ve ruhu kapsar, ruhun ölümü ise bedeni terk etmesidir. Kıyamet günü dirilişten sonra eski bedenine geri dönecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, eceli gelenlerin ruhlarını ölümleri anında, eceli henüz gelmeyenlerin de uykularında alır. Haklarında ölüme hükmettikleri (kullarının ruhlarını bedenlerine geri salmaz, onların ruhları) nı tutar, diğerlerini ise, (ecellerini tamamlamaları için) belli bir süreye kadar salıverir. Bunda, düşünebilen kavim için muhakkak ibretler vardır.} [Zümer Sûresi: 42] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Ruh kabzedildiği zaman göz onu takip eder.» Müslim rivayet etmiştir. (920) Ölümden sonra insan amel diyarından karşılık (ceza ve mükâfat) diyarına geçer. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. O, (mahlûkatı) önce (yoktan) yaratır. Sonra da iman edip, salih amel işleyenleri adaletle karşılığını vermek için yeniden diriltir. Kâfirlere gelince, kâfirlik yaptıkları için onlara kızgın bir içecek ve can yakan bir ceza vardır.} [Yûnus Sûresi: 4]

Ölümden sonra ruhun başka bir bedene girmesi söz konusu olmadığı gibi reenkarnasyonu da olmayacaktır. Reenkarnasyon iddiasını aklın ve hislerin kabul etmesi mümkün değildir. Bu inanışa peygamberlerden -aleyhimusselam- gösterilecek bir delil de bulunmamaktadır.

 21- İslâm; Allah'a, meleklerine,Tevrat, İncil, Zebur (tahrif edilmeden önceki halleri) ve Kur'an gibi ilahi kitaplara, bütün peygamber ve rasûllere, (özel olarak da) peygamberler ve rasûllerin sonuncusu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e, ahiret gününe, kaza ve kadere inanmak gibi imanın büyük esaslarına iman etmeye davet eder. Biz biliyoruz ki, dünya hayatı son olsaydı; yaratılış, hayat, kaza ve kadere iman anlamsız boş bir iş olurdu.

İslâm, bütün peygamber ve rasûllerin davet etttiği imanın büyük esaslarına davet eder. Bunlar:

Birincisi: Allah Teâlâ'nın Rab, yaratıcı, rızık veren, bu kâinattaki bütün işleri idare eden, tek başına ibadet edilmeyi hak eden ilah olduğuna ve kendisinin dışındakilere edilen ibadetin ve kendisinden başka ibadet edilen her ilahın batıl olduğuna, ibadetin sadece kendisine layık ve geçerli olduğuna iman etmektir. 8 nolu başlıkta bu konunun dellilerini zikretmiştik.

Allah Suhânehu ve Teâla, Kur'an-ı Kerim'de bu büyük esasları bir çok farklı ayette zikretmiştir. Bunlardan bir tanesi şu ayet-i kerimedir: {Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, Mü'minler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır." dediler.} [Bakara Sûresi: 285] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İyilik, yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!} [Bakara Sûresi: 177] Allah Teâlâ bu esaslarla imana davet etmiş ve kim bunları inkâr ederse son derece büyük bir sapıklıklığa düştüğünü beyan ederek şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim; Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur.} [Nisâ Sûresi: 136] Ömer b. Hattâb -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamber’in yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini Peygamber’in dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve: "Ey Muhammed, bana İslam’ı anlat!" dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “İslam, Allah’tan başka (hak) ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kâbe’yi (hac) etmendir.” buyurdu. Adam: "Doğru söyledin" dedi. Onun hem sorup, hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam: "Şimdi de imanı anlat bana," dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir.» buyurdu. Adam tekrar: "Doğru söyledin" diye tasdik etti ve: "Peki ihsan nedir, onu da anlat." dedi. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «İhsan, Allah’a onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor.» buyurdu. Sahih Müslim 8. Bu hadiste Cebrâil -aleyhisselam- Peygamber Efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına geldi ve dinin mertebeleri olan İslâm, iman ve ihsan hakkında sordu. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu sorulara cevap verdi ve ashabına -radıyallahu anhum- gelen kişinin Cebrâil -aleyhisselam- olduğunu, onlara dinlerini öğretmeye geldiğini haber verdi. İşte ilahi mesaj olan İslâm budur. Cebrâil -aleyhisselam- bu mesajı ulaştırdı ve Peygamber Efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- de tebliğ etti, ashabı da bu mesajı korudu ve kendisinden sonra gelenlere ulaştırdı.

İkincisi: Meleklere iman etmektir. Onlar gaybî bir alemdir. Allah Teâlâ onları yaratmış, belirli bir suret vermiş, büyük vazifeler ile onları görevlendirmiştir. Rasûllere ve peygamberlere -aleyhimusselam- ilahi risaleti tebliğ etmeleri bu en büyük görevlerindendir. Meleklerin en azametlisi Cebrâil -aleyhisselam-'dır. Allah Teâlâ'nın şu buyruğu Cebrâil -aleyhisselam-'ın rasûllere -aleyhimusselam- vahiy getirdiğine delalet etmektedir. {Allah, kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile, « Benden başka hak ilâh yoktur; bu sebeple benden korkun» diye gönderir.} [Nahl Sûresi: 2] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.} (192) {(Rasûlüm!) Onu Rûhu'l-Emîn (Cebrail) indirmiştir.} (193) {Uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine} (194) {Apaçık Arap diliyle.} (195) {O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.} (196) [Şu'arâ Sûresi: 192- 196]

Üçüncüsü: Tevrat, İncil, Zebur (tahrif edilmeden önceki halleri) ve Kur'an gibi ilahi kitaplara iman etmektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim; Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur.} [Nisâ Sûresi: 136] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O, sana kitabı hak ve önceki kitapları tasdik edici olarak indirdi. Tevrât ile İncil'i indirdi.} (3) {Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere (hak ile bâtılı birbirinden ayıran) furkânı indirmiştir. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, Azîz'dir, (hak edenlere karşı) intikam sahibidir.} (4) [Âl-i İmrân Sûresi: 3-4] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, Mü'minler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır." dediler.} [Bakara Sûresi: 285] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: ''Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz Allah'a teslim olanlarız."} [Âl-i İmrân Sûresi: 84]

Dördüncüsü: Bütün peygamber ve rasûllere iman etmektir. Bütün peygamber ve rasûllere, hepsinin Allah tarafından gönderilen rasûller olduğuna, ümmetlerine Allah'ın mesajını, dinini ve şeriatını ulaştırdıklarına iman etmeyi gerektirir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {"Biz, Allah'a iman ettik ve (yine) bize indirilene; İbrâhim, İsmâil, İshâk, Yakub ve Esbât (Yakûb'un torunların)a indirilene, Musâ ve İsâ'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin} [Bakara Sûresi: 136] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, Mü'minler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır." dediler.} [Bakara Sûresi: 285] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: ''Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz Allah'a teslim olanlarız."} [Âl-i İmrân Sûresi: 84]

Rasûllerin ve peygamberlerin sonuncusu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- olduğuna iman ederiz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hani, Allah tüm peygamberlerden; “Size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlara: “Bunu kabul ettiniz mi? Verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar da: "Kabul ettik" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah da: "Şahit olun! Ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim" buyurmuştu.} Âl-i İmrân Sûresi: 81

İslâm, bütün rasûl ve peygamberlere genel olarak iman etmeyi ve onların sonuncusu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e özel olarak iman etmeyi gerekli kılar. Alla Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: "Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz."} [Mâide Sûresi: 68] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) De ki: "Ey kitap ehli! Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayacağımız, Allah dışında birbirimizi rabler edinmeyeceğimiz hususunda bizimle sizin aranızda bir olan kelimeye (tevhîd kelimesine) geliniz. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman "Bizim Müslüman olduğumuza şâhid olun!" deyin.} [Âl-i İmrân Sûresi: 64]

Kim, bir peygamberi inkâr ederse, bütün peygamberler ve rasûlleri inkar etmiş olur. Bundan dolayı Allah Teâlâ Nuh -aleyhisselam-'ın kavmi hakkındaki hükmünü şöyle haber vermiştir: {Nuh'un kavmi de peygamberleri yalanladı.} [Şu'arâ Sûresi: 105] Nuh -aleyhisselam-'dan önce bir rasûl gelmediği bilinmektedir. Buna rağmen kavminin onu yalanlaması bütün rasûl ve peygamberleri yalanlama manasına gelir. Çünkü bütün peygamberlerin davetleri de amaçları da birdir.

Beşincisi: Ahiret gününe iman etmektir ve o kıyamet günüdür. Bu dünya hayatının sonunda Allah Teâlâ, İsrafil -aleyhisselam-'a sûra bir kez üflemesini emredecek ve Yüce Allah'ın dilediği herkes ölecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sûr’a üflenir ve Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.} [Zümer Sûresi: 68] Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerdeki ve yerdeki herkes öldüğünde, Yüce Allah gökleri ve yeri dürecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün gökleri, kitapların sayfalarını dürer gibi düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. Bu bizim üzerimize bir vaaddir. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız.} [Enbiyâ Sûresi: 104] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah'ı gerektiği gibi (hakkıyla tanıyıp) takdir edememişlerdir. Kıyamet günü, yeryüzü bütünüyle O'nun kabzasında, gökler de sağ eliyle dürülüp bükülmüştür. Allah, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir ve çok yücedir.} [Zümer Sûresi: 67] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah, kıyamet gününde gökleri dürer, sonra sağ eline alır ve şöyle buyurur: Melik (Mülkün hakiki sahibi benim). Nerede (o) zalimler, nerede o büyüklük taslayanlar? Sonra da yerleri dürüp, sol eline alır ve şöyle buyurur: Melik (Mülkün hakiki sahibi benim). Nerede (o) zalimler, nerede o büyüklük taslayanlar?» Müslim rivayet etmiştir.

Allah Teâlâ, İsrafil'e emreder ve bir kez daha sûra üfler. Bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.} [Zümer Sûresi: 68] Allah Teâlâ mahlûkatı tekrardan dirilttiğinde, hesaplarını görmek için mahşer yerinde onları toplar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün yer, onlara yarılır; (onlar da) hızla çıkarlar. Bu, bizim için çok kolay olan bir toplamadır.} [Kâf Sûresi: 44] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün onlar (kabirlerinden) çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.} [Mü'min Sûresi: 16] Allah Teâlâ bu günde bütün insanları hesaba çekecek, her zalimden mazlumun hakkını alacak ve herkesin yaptığı amelin karşılığını verecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.} [Mü'min Sûresi: 17] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah, zerre miktarı kadar bile haksızlık yapmaz. Bir iyilik olursa onu kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.} [Nisâ Sûresi: 40] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: { Kim zerre ağırlığınca iyilik yapmışsa onu görür.} (7) {Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.} (8) [Zilzâl Sûresi: 7-8] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.} [Enbiyâ Sûresi: 47]

Yeniden diriliş ve hesaptan sonra karşılıklar verilecektir. Kim hayır işledi ise o kimse için kesintiye uğramayan ebedi nimetler, kim de şer ve küfür işlerse o kimse için de azap olacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün, mülk Allah’ın’dır. Aralarında hükmü, O verecektir. İman edip, salih ameller işleyenler Nimet (Naim) Cennetleri'ndedir.} (56) {İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.} (57) [Hac Sûresi: 56-57] Biz biliriz ki; dünya hayatı son olsaydı, yaratılış ve hayat anlamsız boş bir iş olurdu. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yoksa sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?} [Mu'minûn Sûresi: 115]

Altıncısı: Kaza ve kadere iman etmektir. Allah Teâlâ'nın geçmişte ve şimdi olan ve bu kâinatta gelecekte olacak her şeyi kesinlikle bildiğine iman etmektir. Allah Teâlâ bütün bunları gökleri ve yeri yaratmadan önce yazmış ve şöyle buyurmuştur: {Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse onları bilmez. Karada ve denizde olanları da bilir. O'nun bilgisi dışında bir tek yaprak bile düşmez. Yerin karanlıklarındaki bir tane dahil, yaş ve kuru ne varsa hepsi açık bir kitaptadır.} [En'âm Sûresi: 59] Şüphesiz Allah Teâlâ her şeyi ilmi ile kuşatmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur. {Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır. Allah’ın emri bunlar arasından inip durmaktadır ki, Allah’ın her şeye kadir olduğunu ve Allah’ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.} [Talâk Sûresi: 12] Bu kâinatta her iş Allah Teâlâ'nın istediği ve dilediği gibi olur. Onu yaratır ve sebeplerini kolaylaştırır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.} [Furkân Sûresi: 2] Bu hususta insanların kavrayamadığı büyük hikmetler vardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bu büyük bir hikmettir. Fakat (yüz çevirene) uyarılar ne fayda verir!} [Kamer Sûresi: 5] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Mahlûkatı ilk defa yaratan, ölümünden sonra onu tekrar var edecek olan O'dur. Bu, O'na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfatlar O'nundur. O üstün güç sahibidir, hikmet sahibidir.} [Rûm Sûresi: 27] Allah Teâlâ kendisini hikmet sahibi olarak vasf etmiş, kendisini El- Hakîm olarak isimlendirmiş ve şöyle buyurmuştur: {Allah, adaleti ayakta tutarak kendinden başka hak ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de buna şahitlik ettiler. O’ndan başka hak ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.} [Âl-i İmrân Sûresi: 18] Allah Teâlâ, İsâ -aleyhisselam-'ın kıyamet gününde şöyle diyerek kendisi ile konuşacağını haber vermiştir: {Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin, dedi.} [Mâide Sûresi: 118] Musa -aleyhisselam- Tûr Dağı'nın yanındayken Allah Teâlâ kendisine şöyle nida ettiğini buyurmuştur: {Ey Musa! İyi bil ki ben, mutlak galip ve hikmet sahibi olan Allah’ım!} [Neml Sûresi: 9]

Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'i hikmet ile vasılandırmış ve şöyle buyurmuştur: {Elif. Lâm. Râ. Bu, hikmet sahibi olan ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri muhkem kılınmış, sonra da (manası) iyice açıklanmış (olan) bir kitaptır.} [Hûd Sûresi: 1] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme! Sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem'e atılırsın.} [İsrâ Sûresi: 39]

 22- Peygamberler, Yüce Allah'tan kendilerine tebliğ edileni aktarma hususunda masumdur. Akla muhalefet eden ve güzel ahlakın kabul etmeyeceği şeylerden de masumdur. Peygamberler, Yüce Allah'ın emirlerini kullarına ulaştırmak ile sorumludur. Uluhiyet ve rububiyet ile ilgili hiçbir hususiyetleri yoktur. Diğer insanlar gibi beşerdirler, Allah Teâlâ onlara mesajlarını vahyeder.

Peygamberler, Yüce Allah'tan kendilerine tebliğ edileni aktarma hususunda masumdur. Çünkü Yüce Allah, mesajlarını tebliğ etmeleri için en seçkin kullarını görevlendirir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, meleklerden de insanlardan da rasûller seçmiştir. Allah, şüphesiz hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir.} [Hac Sûresi: 75] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı.} [Âl-i İmrân Sûresi: 33] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Allah) “Ey Musa! Seni, risaletim ve konuşmamla insanlar üzerinde seçkin kıldım. O halde sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol!” dedi.} [A'râf Sûresi: 144] Rasûller -aleyhimussalati ve's-selam- kendilerine indirilenin ilahî bir vahiy olduğunu çok iyi biliyor ve melekleri de vahyi indirirken görüyorlardı. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O, gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.} (26) {Ancak, (bildirmeyi) dilediği rasûl bunun dışındadır. Çünkü O, rasûlün önünden ve ardından (koruyucu) gözcüler (melekler) salar.} (27) {Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır (kaydetmiştir).} (28) [Cin Sûresi: 26-28] Allah Teâlâ, rasûllerine risaletini tebliğ etmelerini emretmiş ve şöyle buyurmuştur: {Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun ri­sa­le­ti­ni teb­liğ et­me­miş olur­sun. Allah seni insanlardan korur. Allah, kâfir topluma hidayet etmez.} [Mâide Sûresi: 67] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak rasûller gönderdik ki, rasûllerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah; mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.} [Nisâ Sûresi: 165]

Rasûller -aleyhimussalati ve's-selam- Yüce Allah'tan huşulu bir şekilde korkarlar. Bundan dolayı tebliğ etmekle emrolundukları risalete ne bir şey ekler, ne de eksiltirler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Eğer (rasûl) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı, (44) onu sağ elimizle yakalar, (45) sonra da hiç şüphesiz onun can damarını keserdik (onu yaşatmazdık), (46) hiçbiriniz buna mâni de olamazdı.} (47) [Hâkka Sûresi: 44-47] İbn Kesîr -rahimehullah- bu ayetlerin tefsiri hakkında şöyle demiştir: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Eğer (rasûl) bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı} Yani; onların iddia ettikleri gibi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- risalete bazı ilaveler ve çıkartmalar yaparak ya da kendinden bir şeyler ekleyip bize isnat ederek bazı sözler uydurmuş olsaydı -kesinlikle böyle değildir- onu ansızın cezalandırırdık. Bundan dolayı Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onu sağ elimizle yakalar} manası hakkında sağ elimizle ondan intikam alırdık; çünkü sağ el, kuvvetle çekip almada daha şiddetlidir denilmiştir. Sağ eli ile onu yakaladı şeklinde de açıklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, (kıyamet günü) şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün eksikliklerden tenzih ederim. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphe yok ki, sen gizli olan her şeyi hakkıyla bilirsin. Ben onlara: “Rabbim ve Rabbimiz olan Allah’a ibadet edin!” diye; senin bana emrettiğin dışında bir şey söylemedim. Aralarında bulunduğum sürece onlar üzerine şahit oldum. Beni vefat ettirdiğinde (aralarından alıp katına yükselttiğinde) üzerlerinde gözetleyici sadece sendin. Sen, her şeye şahitsin.} [Mâide Sûresi: 116-117]

Yüce Allah'ın peygamber ve rasûllere lütfunun bir göstergesi de, gönderdiği risaletini ulaştırmada onlara sebat vermesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Hûd), dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na şirk koştuğunuz şeylerden uzağım. (54) Haydi hep birlikte bana karşı tuzak kurun; sonra bana hiç mühlet vermeyin. (55) Şüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbimin yolu, yolların dosdoğru olanıdır.} (56) [Hûd Sûresi: 54-56] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. (73) Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. (74) İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de sıkıntılarını kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.} (75) [İsrâ Sûresi: 73-75] Bu ayetler ve öncesinde gelen ayetler, Kur'an'ın alemlerin Rabbi tarafından indirildiğine delalet ve şahitlik etmektedir. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sözleri olsaydı Allah Teâlâ tehditvari sözlerin içine onu dahil etmezdi.

Allah -Subhanu ve Teâlâ- rasûllerini insanlardan koruyacağını belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: {Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan, O’nun ri­sa­le­ti­ni teb­liğ et­me­miş olur­sun. Allah seni insanlardan korur. Allah, kâfir topluma hidayet etmez.} [Mâide Sûresi: 67] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlara Nuh'un haberini oku: Hani o eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a tevekkül ettim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra da işinizi gizli kılmayın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin.} [Yunus Sûresi: 71] Allah Teâlâ, Musa -aleyhisselam-'ın sözünden haber vererek şöyle buyurmuştur: {(Mûsa ile Harûn) dediler ki: "Rabbimiz! Biz onun bize karşı taşkınlık etmesinden ya da iyice azmasından korkuyoruz." Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.”} [Tâ-Hâ Sûresi: 45-46] Allah Teâlâ rasûllerini düşmanlarına karşı koruyacağını, düşmanlarının onlara zarar veremeyeceğini beyan etmiştir. Allah Teâlâ vahyini fazlalık ve noksanlıktan koruyacağını haber vererek şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik! Onun koruyucusu da elbette biziz.} [Hicr Sûresi: 9]

Peygamberler -aleyhimusselam- akla muhalefet eden ve güzel ahlakın kabul etmeyeceği şeylerden masumdurlar. Allah Teâlâ peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i överek şöyle buyurmuştur: {Ve şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin.} [Kalem Sûresi: 4] Allah Teâlâ yine onun hakkında şöyle buyurmuştur: {Arkadaşınız (Muhammed) mecnun değildir.} [Tekvîr Sûresi: 22] Bunlar en iyi şekilde risaleti tebliğ etmeleri içindir. Peygamberler, Yüce Allah'ın emirlerini kullarına ulaştırmak ile sorumludur. Uluhiyet ve rububiyet ile ilgili hiçbir hususiyetleri yoktur. Diğer insanlar gibi beşerdirler, Allah Teâlâ onlara mesajlarını vahyeder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Peygamberleri, onlara dedi ki: “Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah, kullarından dilediğine (peygamberlik) nimetini bahşeder. Allah’ın izni olmadıkça, bizim size bir delil getirmemiz haddimize değil. Mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”} [İbrahim Sûresi: 11] Allah Teâlâ rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kavmine şöyle demesini emretmiştir: {De ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim! Bana ilahınızın sadece tek ilah olduğu vahyediliyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel işlesin ve Rabbine ibadet etmede hiç kimseyi O’na ortak koşmasın!} [Kehf Sûresi: 110]

 23- İslâm, temel ibadetler ile yalnızca Yüce Allah'a ibadet etmeye davet eder. Namaz; kıyam, rükû, secde, Allah'ı zikretme, O'na sena etme ve duayı içerir. Kişi bir günde beş vakit namaz kılar. Kılınan bu namazda zengin-fakir, yöneten-yönetilen tek saf olarak durur. Zekât; zengin kişinin malından senede bir kez - Allah Teâlâ'nın takdir edip belirlediği şartlara uygun- farz olarak fakir ve diğer sınıflara verilen maldır. Oruç; ramazan ayında oruç tutarken onu bozan şeylerden uzak durmaktır. Nefsin isteklerini terbiye eder ve sabretmeyi öğretir. Hac; güç yetirip imkânı olan kimselerin ömürlerinde bir kez Mekke-i Mükerreme'deki Beytullah'ı haccetme kastıyla ziyaret etmeleridir. Bütün hacılar Yüce Allah'a yönelmede eşittir. Aralarındaki farklılık ve intisaplar ortadan kalkar.

İslâm, büyük ibadetler ve diğerleri ile yalnızca Yüce Allah'a ibadet etmeye davet eder. Allah, bu büyük ibadetleri bütün rasûl ve peygamberlere -aleyhimusselatu vesselam-'a farz kılmıştır. Ve en azametli ibadetler şunlardır:

Birincisi: Yüce Allah; bütün rasûl ve peygamberlere namazı farz kıldığı gibi Müslümanlara da farz kılmıştır. Yüce Allah, halili İbrahim -aleyhisselam-'a Beytullah'ı tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizlenmesini emredip şöyle buyurmuştur: {Biz, Beyt’i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık ve siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (dedik). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun, diye emretmiştik.} [Bakara Sûresi: 125] Yüce Allah, Musa -aleyhisselam-'a ilk seslendiğinde namazı farz kılmış ve şöyle buyurmuştur: {Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.} (12) {Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.} (13) {Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah’ım. Benden başka (hak) ilah yoktur. Bana ibadet et; beni zikretmek için namaz kıl.} [Tâ-hâ Sûresi: 12-14] Mesih İsa -aleyhisselam-; Allah'ın kendisine namazı kılmasını ve zekâtı vermesini emrettiğini haber vermiştir. Allah Teâlâ da onun şöyle dediğini haber vermiştir: {Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.} [Meryem Sûresi: 31] İslâm'da namaz; kıyam, rükû, secde, Allah'ı zikretme, O'na sena etme ve duayı içerir. Kişi bir günde beş vakit namaz kılar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah’a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.} [Bakara Sûresi: 238] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Güneşin zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir.} [İsrâ Sûresi: 78] Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: "Rükûya gelince Rab -Azze ve Celle-'yi rükûda yüceltin, secdede ise dua edin. Çünkü secdede yaptığınız dua icabet edilmeye daha layıktır." Sahih-i Müslim

İkincisi: Zekât; Yüce Allah rasûl ve peygamberlere zekâtı farz kıldığı gibi Müslümanlara da farz kılmıştır. Zekât; zengin kişinin malından senede bir kez - Allah Teâlâ'nın takdir edip belirlediği şartlara uygun- farz olarak fakir ve diğer sınıflara verilen maldır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekât) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir. (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah; hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.} [Tevbe Sûresi: 103] Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Muâz -radıyallahu anh-'ı Yemen'e gönderirken ona şöyle demiştir: "Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun. Onları Allah’tan başka hak bir ilah olmadığına, benim de onun elçisi olduğuma şehâdet etmeye davet et. Eğer onlar, bu davete uyup itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan kork, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur." Tirmizî rivayet etmiştir. (625)

Üçüncüsü: Oruç; Yüce Allah, geçmiş rasûl ve peygamberlere orucu farz kıldığı gibi Müslümanlara da farz kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.} [Bakara Sûresi: 183] Oruç; ramazanda oruç tutarken onu bozan şeylerden uzak durmaktır. Nefsin isteklerini terbiye eder ve sabretmeyi öğretir. -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Allah -Azze ve Celle- kutsî bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Oruçlu benim için şehvetini, yemesini ve içmesini terk etmiştir. Oruç kalkandır. Oruçlu için iki sevinç anı vardır. Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Allah’a kavuştuğu andır." Sahih Buhârî 7492.

Dördüncüsü: Hac; Yüce Allah, geçmiş rasûl ve peygamberlere haccı farz kıldığı gibi Müslümanlara da farz kılmıştır. Allah Teâlâ halili İbrahim -aleyhisselam-'a hacca davet etmesini emredip şöyle buyurmuştur: {İnsanlar arasında haccı ilan et ki; gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.} [Hac Sûresi: 27] Allah Teâlâ, Beytu'l Atîk'i (Kâbe) hacılar için temizlemesini İbrahim -aleyhisselam-'a emrederek şöyle buyurmuştur: {Hani biz İbrahim'e evin (Kâbe'nin) yerini belirtmiş (şöyle demiştik): "Bana bir şeyi ortak koşma ve evimi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû edenler ve secde edenler için temizle.} [Hac Sûresi: 26]

Hac; güç yetirip imkânı olan kimselerin ömürlerinde bir kez Mekke-i Mükerreme'deki Beytullah'ı belirli hac amellerini yapmayı kastederek ziyaret etmeleridir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbe) haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.} [Âl-i İmrân Sûresi: 97] Hac'da Müslümanlar, ibadeti yaratıcılarına has kılmak için bir yerde toplanır ve bütün hacılar toplum, kültür ve yaşam standartlarından kaynaklanan farklılıklar göz ardı edilerek hac ibadetlerini hep birlikte yaparlar.

 24- İslâmdaki ibadetlerin en büyük ayırt edici özelliklerinden bir tanesi de; yapılış şekli, vakti ve şartları Allah Teâlâ'nın meşrû kıldığı gibidir. Bu ibadetleri Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tebliğ etmiş ve bugüne kadar insanlar ekleme ya da çıkarma teşebbüsünde bulunmamışlardır. Bütün peygamberler, bu temel ibadetleri yapmaya davet etmişlerdir.

İslâmdaki ibadetlerin en büyük ayırt edici özelliklerinden bir tanesi de; yapılış şekli, vakti ve şartları Allah Teâlâ'nın meşrû kıldığı gibidir. Bu ibadetleri Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tebliğ etmiş ve bugüne kadar insanlar ekleme ya da çıkarma teşebbüsünde bulunmamışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.} [Mâide Sûresi: 3] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.} [Zuhruf Sûresi: 43] Allah Teâla namaz hakkında şöyle buyurmuştur: {Namazı bitirdiğinizde; Allah'ı ayakta iken, otururken ve yan yatarken (her halinizde) anın. Emniyete kavuştuğunuzda, namazı (dosdoğru) kılın. Namaz şüphesiz iman edenlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.} [Nisâ Sûresi: 103] Allah Teâlâ zekâtın verileceği yerler hakkında şöyle buyurmuştur: Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah; hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. [Tevbe Sûresi: 60] Allah Teâlâ oruç hakkında şöyle buyurmuştur: {Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah; size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.} [Bakara Sûresi: 185] Allah Teâla hac hakkında şöyle buyurmuştur: {Hac bilinen aylardadır. Kim bu aylarda niyet ederek hacca başlarsa bilmelidir ki, hacda hanımlarınıza yaklaşmak, günah işlemek ve tartışmak yasaktır. Allah yaptığınız bütün iyilikleri bilir. Sizler yol azığınızı hazırlayın. Şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun.} [Bakara Sûresi: 197] Bütün peygamberler -aleyhimusselam- bu temel büyük ibadetlere davet etmişlerdir.

 25- İslâm dininin rasûlü; İsmail b. İbrahim -aleyhimâsselam-'ın soyundan gelen Muhammed b. Abdullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Miladi 571 yılında Mekke'de dünyaya geldi. Burada kendisine peygamberlik görevi verildi ve Medine'ye hicret etti. Putlara tapma hususunda hiçbir zaman kavmi ile beraber olmadı, ancak güzel amellerde onlarla birlikte hareket etti. Peygamberlik vazifesi kendisine verilmeden önce de güzel ahlâk sahibiydi ve kavmi onu "el-Emin" olarak isimlendirirdi. Kırk yaşına geldiğinde Yüce Allah, kendisini peygamberlik ile görevlendirdi ve büyük mucizelerle onu destekledi. Bu mucizelerin en büyüğü Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın peygamberlere gönderdiği en büyük mucize ve günümüze kadar peygamberlerden kalan tek mucizedir. Yüce Allah bu dini kemale erdirdiğinde ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- eksiksiz bir şekilde bu dini tebliğ ettikten sonra altmış üç yaşında Medine'de vefat etti ve bu şehre defnedildi. Allah'ın rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- peygamberlerin ve rasûllerin sonuncusudur. Allah Teâlâ; putperestliğin, küfrün ve cehaletin karanlığından, tevhid ve imanın aydınlığına insanları çıkarması için hidayet ve hak din üzere kendisini peygamber olarak görevlendirmiştir. Allah Teâlâ, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i kendisine davet etmesi için gönderdiğine şahitlik etmektedir.

İslâm dininin rasûlü; İsmail b. İbrahim -aleyhimâsselam-'ın soyundan gelen Muhammed b. Abdullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Miladi 571 yılında Mekke'de dünyaya geldi. Burada kendisine peygamberlik görevi verildi ve Medine'ye hicret etti. Kavmi onu "el-Emin" olarak isimlendirirdi. Putlara tapma hususunda hiçbir zaman kavmi ile beraber olmadı, ancak güzel amellerde onlarla birlikte hareket etti. Peygamberlik vazifesi kendisine verilmeden önce de güzel ahlâk sahibiydi. Allah Teâlâ onun hakkında şöyle buyurmuştur: {Ve şüphesiz sen, yüce bir ahlâk üzeresin.} [Kalem Sûresi: 4] Kırk yaşına geldiğinde Yüce Allah, kendisini peygamberlik ile görevlendirdi ve büyük mucizelerle onu destekledi. Bu mucizelerin en büyüğü Kur'an-ı Kerim'dir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Hiçbir peygamber yoktur ki, ona insanların imanına sebep olan mucizeler verilmiş olmasın. Bana verilen mucize ise, ancak bana vahyolunan bir vahiydir. Onun için kıyamet gününde ümmeti en fazla olan peygamberin ben olacağımı ümit ediyorum." Sahih-i Buhârî Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vahyidir. Allah Teâlâ onun hakkında şöyle buyurmuştur: {İşte bu kitap (Kur'an) doğruluğunda şüphe olmayan bir kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet rehberidir.} [Bakara Sûresi: 2] Allah Teâlâ onun hakkında şöyle buyurmuştur: {Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.} [Nisâ Sûresi: 82] Allah Teâlâ, Kur'an'ın bir benzerini getirme hususunda insanlara ve cinlere meydan okumuş ve şöyle buyurmuştur: {De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.} [İsrâ Sûresi: 88] Allah Teâlâ, Kur'an'ın on sûresinin benzerini getirme hususunda insanlara ve cinlere meydan okumuş ve şöyle buyurmuştur: {Yoksa; “Onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.”} [Hûd Sûresi: 13] Hatta Allah Teâlâ, Kur'an'ın bir sûresinin benzerini getirme hususunda insanlara ve cinlere meydan okumuş ve şöyle buyurmuştur: {Eğer kulumuza (Muhammmed'e) indirdiğimizden (Kur'an'dan) herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah’ın dışındaki şahitlerinizi de (yardımcılarınızı da) çağırın.} [Bakara Sûresi: 23]

Kur'an-ı Kerim, günümüze kadar peygamberlerden kalan tek mucizedir. Yüce Allah bu dini kemale erdirdiğinde ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- eksiksiz bir şekilde bu dini tebliğ ettikten sonra altmış üç yaşında Medine'de vefat etti ve bu şehre defnedildi.

Allah'ın rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- peygamberlerin ve rasûllerin sonuncusudur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.} [Ahzâb Sûresi: 40] Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Benimle benden önceki diğer peygamberlerin durumu şuna benzer: Adam güzel bir ev inşa eder, ancak duvarda bir tuğlalık yer boş kalır. İnsanlar bu evi hayranlıkla dolaşmaya başlarlar ve (duvardaki eksikliği görüp): ‘Burası böyle eksik mi kalacak? Keşke şu (eksik) tuğla da yerine konulsaydı!’ derler. İşte ben peygamberlik binasındaki bu eksik tuğlayım. Ben peygamberlerin sonuncusuyum.» Sahih-i Buhârî Mesih İsa -aleyhisselam- İncil'de, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in geleceğini müjdeleyerek şöyle demiştir: (İsa onlara şunu sordu: “Kutsal Yazılar'da şu sözleri hiç okumadınız mı? ‘Yapıcıların reddettiği taş, işte köşenin baş taşı oldu. Rabbin işidir bu, gözümüzde harika bir iş! ). Bugunkü Tevrat'ta Allah Teâlâ'nın Musa -aleyhisselam-'a sözü (Tesniye 18/18) şöyle geçmektedir: “Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım ve ona emredeceğim, her şeyi onlara söyleyecek.”

Allah Teâlâ, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i hidayet ve hak din üzere göndermiştir. Allah Teâlâ, onun hak üzerine olduğuna, kendisine davet etmesi için gönderdiğine şahitlik etmiş ve şöyle buyurmuştur: {Bununla beraber Allah, sana indirdiği Kur'an'a şâhidlik eder ki, onu bizzat kendi ilmiyle indirmiştir. (Buna) melekler de şâhidlik ederler. Şâhid olarak Allah yeter.} [Nisâ Sûresi: 166] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rasûlünü, hidayetle ve onu bütün dinlere üstün kılmak için hak dinle gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter.} [Fetih Sûresi: 28] Allah Teâlâ; putperestliğin, küfrün ve cehaletin karanlığından, tevhid ve imanın aydınlığına insanları çıkarması için hidayet ve hak din üzere kendisini peygamber olarak görevlendirmiş ve şöyle buyurmuştur: {Allah, onunla hoşnut olduğu şeyleri isteyenleri kurtuluş yollarına iletip karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru bir yola hidayet eder.} [Mâide Sûresi: 16] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Elif, Lâm, Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip, övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.} [İbrahim Sûresi: 1]

 26- Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği İslâm dini, ilahi risaletlerin ve Rabbani şeriatlerin sonuncusudur. Bu din; kâmil bir din olup, insanların dinleri ve dünyaları için uygun kılınmıştır. İnsanların dinlerini, canlarını, mallarını, akıllarını ve zürriyetlerini en üst derecede korumaktadır. Geçmiş dinlerin bazıları nasıl diğerlerinin hükmünü ortadan kaldırdı ise, bu din de kendinden önce gelen bütün dinlerin tamamının hükmünü ortadan kaldırmıştır.

Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği İslâm dini, ilahi risaletlerin ve Rabbani şeriatlerin sonuncusudur. Allah Teâlâ bu risalet ile dini kemale erdirmiş ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i peygamber olarak göndererek insanlar üzerindeki nimetini tamamlamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.} [Mâide Sûresi: 3]

Bu din kamil bir din olup, insanların dinleri ve dünyaları için uygun kılınmıştır. Çünkü geçmiş bütün dinlerde bulunanları bir araya toplamış, kemale erdirmiş ve tamamlamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz bu Kur'an en doğru yola yöneltir ve salih ameller işleyen Mü'minlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.} [İsrâ Sûresi: 9] İslâm dini, geçmiş ümmetlerdeki yükleri insanlardan kaldırmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.} [A'râf Sûresi: 157]

İslâm dini geçmiş bütün dinlerin hükmünü ortadan kaldırmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.} [Mâide Sûresi: 48] Kur'an-ı Kerim, dini bütünüyle kapsamış, geçmiş ilahi kitapları tasdik etmiş ve hükmünü ortadan kaldırmıştır.

 27- Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, Peygamber Efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği İslâm'dan başka bir dini kabul etmez. Kim, İslâm'dan başka bir dine sarılıp itimat ederse kendisinden bu kabul edilmez.

Allah -Subhanehu ve Teâlâ-, Peygamber Efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak gönderilmesinden sonra getirdiği İslâm'dan başka bir dini kabul etmez. Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bu din asla kendisinden kabul edilmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.} [Âl-i İmrân Sûresi: 85] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz, Allah katında din İslâm’dır. Kendilerine kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki haset ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidir ki, Allah'ın hesabı çok çabuktur.} [Âl-i İmrân Sûresi: 19] İslâm dini, Yüce Allah'ın Halili İbrahim aleyhisselam-'ın dinidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz dünyada onu (elçi) seçtik, şüphesiz o âhirette de sâlih kullardandır.} [Bakara Sûresi: 130] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İyi­lik ya­pa­rak ken­di­si­ni Al­lah’a tes­lim eden ve İb­ra­him’in Ha­nîf di­ni­ne uyan kim­se­den da­ha güzel din sa­hi­bi kim ola­bi­lir? Al­lah, İb­ra­him’i dost edin­miş­tir.} [Nisâ Sûresi: 125] Allah Teâlâ, rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e şöyle demesini emretmiştir: {De ki: "Şüphesiz, Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, tevhid inancı üzere olan İbrahim'in dinine iletti. O, Allah'a şirk koşanlardan değildi."} [En'âm Sûresi: 161]

 28- Kur'an-ı Kerim; Yüce Allah'ın, Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vahyettiği kitaptır. Kur'an-ı Kerim, alemlerin Rabbinin kelamıdır ve bu kitapla Yüce Allah bir benzerini ya da bir sûresinin benzerini getirmeleri hususunda insanlara ve cinlere meydan okumuştur. Bu meydan okuma bugüne kadar da geçerlidir. Kur'an-ı Kerim, milyonlarca insanı hayretler içinde bırakan pek çok önemli soruyu cevaplandırmaktadır. Kur'an-ı Kerim, Arapça olarak indirilmiş ve bir harfi dahi değişikliğe uğramadan günümüze kadar korunarak gelmiştir. Basılıp neşredilen değeri büyük, aslını ya da mealini okumaya değer mucizevî bir kitaptır. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, öğretileri, hayatı güvenilir raviler zinciri tarafından korunarak aktarılmıştır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, konuştuğu Arap dili ile yayımlanmış ve birçok dile çevirisi yapılmıştır. Kur'an-ı Kerim ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, İslâm dininin ve hükümlerinin tek kaynağıdır. İslâm dini, kendisine mensup olan kişilerin yaptıklarından alınmaz. Bilâkis ilahi vahiy olan; Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet'ten alınır.

Kur'an-ı Kerim; Yüce Allah'ın, aslı Arap olan Rasûlü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e Arap dilinde vahyettiği kitaptır. Alemlerin Rabbi'nin kelamıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.} (192) {(Rasûlüm!) Onu Rûhu'l-Emîn (Cebrail) indirmiştir.} (193) {Uyarıcılardan olasın diye, senin kalbine} (194) {Apaçık Arap diliyle.} (195) [Şu'arâ Sûresi: 192- 195] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) Şüphesiz ki bu Kur'an, hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından sana verilmektedir.} [Neml Sûresi: 6] Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah tarafından indirilen, kendinden önceki ilahî kitapları tasdik edip doğrulamaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Bu Kur'an Allah'tandır, başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekileri doğrulayıcı ve kitabı (ilahî hükümleri) açıklayıcıdır. Alemlerin Rabbi'nden geldiği konusunda şüphe yoktur.} [Yûnus Sûresi: 37] Kur'an-ı Kerim, Yahudi ve Hristiyanların dinlerinde ihtilaf ettikleri birçok meseleyi açıklamaktadır. {Doğrusu bu Kur'an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilâf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.} [Neml Sûresi: 76] Kur'an-ı Kerim, Allah Teâlâ'nın, dininin ve vereceği karşılık hakkındaki hakikatlerin bütün insanlar tarafından bilinmesi için hüccet olacak apaçık delil ve kanıtları içermektedir. {Andolsun ki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kur'an’da insanlara her türlü misali verdik.} [Zümer Sûresi: 27] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sana bu kitabı; her şeyi açıklayıcı, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.} [Nahl Sûresi: 89]

Kur'an-ı Kerim, milyonlarca insanı hayretler içinde bırakan pek çok önemli soruyu cevaplandırmaktadır. Kur'an-ı Kerim, Yüce Allah'ın gökleri ve yeri nasıl yarattığını beyan etmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kâfirler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? (Yine de bunlardan ibret alıp) iman etmezler mi?} [Enbiyâ Sûresi: 30] Allah Teâlâ insanı nasıl yarattığı hakkında şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Eğer tekrar dirilmekten şüphede iseniz; şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden (meniden), sonra alakadan (embriyodan), sonra (cesedi) biçimlenen ve biçimlenmeyen bir çiğnem et parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim. Dilediğimizi adı konmuş bir süreye kadar rahimlerde tutar ve sizi bebek olarak çıkarırız. Sonra siz yetişip, güçlü çağınıza gelirsiniz. Kiminiz vefat eder, kiminiz de bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin diye ömrünün en düşkün dönemine ulaştırılır. Yeryüzünü kupkuru görürsün de biz ona su indirince harekete geçer, kabarır ve her çeşit güzel bitkiyi çift çift bitirir.} [Hac Sûresi: 5] İnsanın nereye gideceği, dünya hayatından sonra iyilik üzere yaşayan ile kötülük üzerine yaşayan kimsenin karşılığının ne olacağını hususundaki delilleri 20. başlıkta zikrettik. Bu var oluş tesadüfen mi yoksa büyük bir gaye için mi gerçekleşmiştir? Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar göklerin ve yerin hükümranlığı, Allah'ın yarattığı şeyler ve ecellerinin yaklaşmış olabileceği üzerinde düşünmediler mi? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?} [A'râf Sûresi: 185] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yoksa sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?} [Mu'minûn Sûresi: 115]

Kur'an-ı Kerim indirildiği dil üzerine bugüne kadar korunmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik! Onun koruyucusu da elbette biziz.} [Hicr Sûresi: 9] Kur'an-ı Kerim'in bir harfi dahi değişikliğe uğramamıştır ve onun ayetlerinde bir çelişki, eksiklik ve değişiklik söz konusu olamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onun içinde pek çok çelişki bulurlardı.} [Nisâ Sûresi: 82] Basılıp neşredilen, değeri büyük aslını ya da mealini okumaya değer mucizevî bir kitaptır. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz Muhamed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, öğretileri, hayatı güvenilir raviler zinciri tarafından korunarak aktarılmıştır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, konuştuğu Arap dili ile yayımlanmış ve birçok dile çevirisi yapılmıştır. Kur'an-ı Kerim ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, İslâm dininin ve hükümlerinin tek kaynağıdır. İslâm dini, kendisine mensup olan kişilerin yaptıklarından alınmaz. Bilâkis ilahî vahiy olan; Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet'ten alınır. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim hakkında şöyle buyurmuştur: {Kur'an kendilerine geldiğinde onu inkâr ettiler. Oysa o, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden ve ardından hiçbir batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye lâyık olan Allah tarafından indirilmiştir} [Fussilet Sûresi: 41-42] Allah Teâlâ, Nebevî Sünnet'in kendisinden bir vahiy olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: {Peygamber size ne verdiyse, onu alın ve sizi neden sakındırmışsa, ondan uzak durun. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah'ın azabı şiddetlidir.} [Haşr Sûresi: 7]

 29- İslâm dini gayrimüslim olsalar dahi ana-babaya ihsanda bulunmayı ve çocuklara da iyiliği vasiyet etmeyi emreder.

İslâm dini ana-babaya ihsanda bulunmayı emreder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa; sakın onlara “Öf!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle.} [İsrâ Sûresi: 23] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İnsana anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. Önce bana, sonra da ana-babana şükret. Dönüş ancak banadır.} [Lokman Sûresi: 14] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun (anne karnında) taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: "Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmem ve razı olacağın sâlih amelleri işlemem hususunda beni muvaffak kıl. Benim için zürriyetimi de ıslah et. Ben sana tevbe ettim ve elbette ki ben Müslümanlardanım."} [Ahkâf Sûresi: 15] Ebû Hureyre -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına gelerek: “Ey Allah'ın Rasûlü! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan kimdir?” dedi. Peygamber Efendimiz; “Annendir.” buyurdu. Adam “Sonra kim?” dedi. Peygamber Efendimiz; “Annendir.” buyurdu. Adam “Sonra kimdir?” dedi. Peygamberimiz yine “Annendir.” buyurdu. Adam “Sonra kimdir?” diye sordu. Peygamberimiz “Sonra babandır.” buyurdu. Sahih-i Müslim

Ana-baba; Müslüman olsun ya da gayrimüslim olsun, onlara iyilikte bulunulması emredilmiştir. Esma binti Ebi Bekir -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Peygamber Efendimiz ile antlaşma yaptıktan sonra müşrik olarak Kureyş’in koruması altında bulunan annem oğlu ile birlikte beni arzu ederek görmeye gelmişti. Annem benimle görüşmek üzere buraya kadar gelmiş onunla ilgilenip görüşeyim mi? diye Rasûlullah’a sordum. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem: "Evet onunla görüş, alâkadar ol!" buyurdu.” Sahih-i Buhârî Ana-baba çocuklarını İslâm dinini terk edip kâfir olması için çaba sarfedip uğraşsa İslâm dini onlara itaat etmemeyi -bu durumda dahi- iyilik üzerine onlarla iyi geçinip ihsanda bulunmayı emreder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Eğer onlar bilmediğin şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa; sen sakın onlara itaat etme! Bununla beraber dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz yine banadır. Ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.} [Lokman Sûresi: 15]

İslâm dini, Müslüman şahsiyete, müşrik akrabaları ya da akrabaları dışındaki kimselerin İslâm dini ile savaşmadıkları sürece onlara ihsanda bulunmasını yasaklamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, sizinle din hususunda savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.} [Mümtehine Sûresi: 8]

İslâm dini çocuklara da iyiliği vasiyet etmeyi emreder. İslâm dininin babaya emrettiği en büyük emir çocuklarına Rabbinin haklarını öğretmesidir. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- amcasının oğlu Abdullah b. Abbas -radıyallahu anhuma-'ya da böyle öğütte bulunmuştur: "Ey çocuk! Ey genç! Allah’ın sana fayda vereceği kelimeler öğreteyim mi? Ben de: "Evet öğret!" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulursun. Sen Allah’ı bollukta bil ki, Allah da seni sıkıntı anında bilsin, istediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile." Ahmet rivayet etmiştir 4/287.

Allah Teâlâ, ana-babaya, din ve dünya işlerinde çocuklarına faydalı olacak şeyleri öğretmelerini emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.} [Tahrîm Sûresi: 6] Ali -radıyallahu anh- Allah Teâlâ'nın şu ayeti hakkında: {Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.} "Onları edeplendirin, onlara öğretin." demiştir. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- babaya, çocuğuna namazı öğretmesini emretmiştir ki, çocuk onunla büyüyüp yetişsin. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Yedi yaşına geldiklerinde çocuklarınıza namazı emredin!" Ebû Dâvûd rivayet etmiştir, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” Sahih İbn Hibbân 4490.

İslâm dini; babaya, ev halkının ve çocukların nafakasını üstlenmesini emretmiştir. 18. başlıkta bu konu ile ilgili bazı hususlara değinmiştik. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- çocukların nafakasının karşılanmasının faziletini beyan ederek şöyle buyurmuştur: “Bir kimsenin harcadığı paraların en değerlisi ailesinin ihtiyaçlarına harcadığı para, Allah yolunda cihâd etmek için beslediği atına harcadığı para ve bir de beraberce Allah yolunda cihâd ettiği arkadaşlarına sarfettiği paradır.” Ebû Kılâbe: "Kişi harcamaya önce çocuklarla başlar." demiştir. Sonra Ebû Kılâbe: Yavrularının namuslu yetişmesi için onlara para harcayan, onları başkalarına muhtaç etmemek için uğraşıp infakta bulunan kişiden daha büyük ecir sahibi kim olabilir? demiştir. Sahih Müslim 994.

 30- İslâm dini konuştuğumuz sözlerde ve yaptığımız işlerde adil olmamızı emreder. Düşmana karşı dahi olsa bu böyledir.

Allah Subhânehû ve Teâlâ yaptığı işlerinde ve kulları arasında yönetip idare etmesinde adalet sahibidir. Allah Teâlâ emrettiklerinde, yasakladıklarında, yaratıp ve takdir ettiklerinde dosdoğru yol üzeredir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, adaleti ayakta tutarak kendinden başka hak ilah olmadığına şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de buna şahitlik ettiler. O’ndan başka hak ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.} [Âl-i İmrân Sûresi: 18] Allah Teâlâ adaleti emrederek şöyle buyurmuştur: {De ki: Rabbim adaleti emretti.} [A'râf Sûresi: 29] Bütün rasûl ve peygamberler -aleyhimusselam- adaleti getirmişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun ki, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik.} [Hadîd Sûresi: 25] Mizan; söz ve yapılan işlerde adaletli olmaktır.

İslâm dini konuştuğumuz sözlerde ve yaptığımız işlerde adil olmamızı emreder. Düşmana karşı dahi olsa bu böyledir. {Ey îman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik ederek adaleti ayakta tutan kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, sizin şahitlik ettiğiniz kimselere Allah daha yakındır. Nefsin heveslerine uyup adaletten şaşmayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz; (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.} [Nisâ Sûresi: 135] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sizi Mescid-i Haram'a girmenizi engellediği için bir topluma olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın. İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve düşmanlık hususunda yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Allah'ın cezalandırması şiddetlidir.} [Mâide Sûresi: 2] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli olun; zira bu, takvaya daha yakındır.} [Mâide Sûresi: 8] Bugün büyük devletlerin kanunlarında ya da insanların inandıkları dinlerde, kendileri, ana-babaları ve yakın akrabaları aleyhine de olsa, doğru sözlü olup hak üzerine şahitlik ettiklerini, kardeşlerine ya da düşmanlarına karşı adaletli olmayı emrettiklerini görebilir misiniz?

Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- evlatlar arasında adaletli davranmayı emretmiştir. Amir'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Numân b. Beşîr -radıyallahu anhuma-'yı minberden hutbe verirken işittim. Şöyle diyordu: “Babam bana bir miktar mal hibe etmişti. Amra bintu Ravâha (Annem): "Bu hibeyi Rasûlullah’a sorana kadar ben bundan razı olmam" dedi. Bunun üzerine babam Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanına giderek: Ya Rasûlullah! Amra bintu Ravâha'dan olan oğluma bir hibede bulundum ve o bu hususa sizi şahit tutmamı benden istedi diye durumu anlattı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Aynı şekilde diğer çocuklarına da hibe ettin mi?» diye sorunca, babam "Hayır!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem: «Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli davranın.» buyurdu. Bunun üzerine babam yaptığı hibeden vazgeçti.” Sahih Buhârî 2587.

Bundan dolayı devletlerin ve insanların işleri ancak adalet ile kaim olur. İnsanların dinleri, canları, nesilleri, ırzları, malları ve vatanları ancak adaletle güvende olur. Bunun için Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Mekkeli müşrikler müslümanlara zulüm ettiklerinde kendilerine Habeşistan'a hicret etmelerini emretmiştir. Bunun sebebi olarak da hüküm sürdüğü topraklarda kimseye zulmedilmeyen adil bir hükümdar olduğunu belirtmiştir.

 31- İslâm dini bütün yaratılmışlara ihsanda bulunmayı emreder, güzel ahlak ve işlerinde güzel amel sahibi olmaya davet eder.

İslâm dini ana-babaya ihsanda bulunmayı emreder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah; adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder.} [Nahl Sûresi: 90] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar (takva sahipleri) bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.} [Âl-i İmrân Sûresi: 134] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur: «Allah her bir şey üzerine iyilik yazdı. Öldürdüğünüz zaman öldürmeyi iyi yapınız, boğazladığınız zaman boğazlamayı iyi yapınız. Sizden biriniz bıçağını keskinleştirsin ve hayvanını rahatlatsın.» Sahih Müslim 1955.

İslâm dini güzel ahlak ve işlerinde güzel amel sahibi olmaya davet eder. Allah Teâlâ geçmiş kitaplarda rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in özelliklerinden şöyle bahsetmiştir: {Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O peygambere inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen Nûr'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.} [A'râf Sûresi: 157] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Ey Âişe! Şüphesiz Allah refîktir, rıfkı (yumuşak huyluluğu) sever. Sertlik ve daha başka şeylere vermediği sevabı yumuşaklığa verir.» Sahih Müslim 2593. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: Şüphesiz Yüce Allah, annelere hürmetsizlik ve itaatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi ve verilmesi gerekeni vermeyip almaya hakkı olmayan şeyi istemeyi size haram kılmıştır. Sizin için (üç şeyi de) çirkin görmüştür: Dedikodu, malı zayi etmek ve anlamsız çok soru sormak!” Sahih Buhârî 2408. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.» Sahih Müslim 54.

 32- İslâm dini doğruluk/dürüstlük, emaneti yerine ulaştırma, iffet, haya, cesaret, cömertlik, eli açık olmak, ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, fakirleri doyurmak, iyi komşuluk, akraba ziyareti, hayvanları koruma gibi güzel ahlâkı emreder.

İslâm dini güzel ahlâkı emreder. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.» Sahih Edebi'l Müfred 207. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kıyamet günü bana en sevgili ve en yakın olanınız; ahlâkı en güzel olanlarınızdır. Kıyamet günü bana en sevimsiz ve benden en uzak olanınız; gevezeler, saçmalayıp boşboğazlılıkla insanları rahatsız edenler ve mutefeyhıkler/yüksekten atanlardır.» Ashab: Ey Allah’ın Rasûlu! Geveze ve boşboğazları anladık. Fakat bu mütefeyhikler/yüksekten atanlar kimdir? deyince Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Ululuk taslayıp, kibirli davrananlardır.» Silsiletu's Sahiha 791. Abdullah İbni Amr İbni Âs -radıyallahu anhumâ-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi, çirkin olan hiçbir şeye de özenmezdi. «En hayırlınız, ahlâkı en güzel olanınızdır.» diye buyururdu. Sahih Buhârî 3559. Daha bir çok ayet ve hadis, İslâm dininin genel manada güzel ahlâkı ve yapılan işte güzel amel sahibi olmayı teşvik ettiğini görmekteyiz.

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise doğruluk/dürüstlüktür. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de Cennet'e iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir.» Sahih Müslim 2607.

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise emaneti yerine ulaştırmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.} [Nisâ Sûresi: 58]

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise iffetli olmaktır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Üç kişi vardır ki, onlara yardım etmek Allah üzerine bir haktır. Bunlar arasında namus ve iffetini muhafaza etmek düşüncesiyle evlenmek isteyen kimse zikredilmiştir» Sünen-i Tirmizi 1655. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ettiği dualardan bir tanesi de şudur: «Allah'ım! Senden hidâyet, takva, iffet ve zenginlik isterim.» Sahih Müslim 2721.

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise hayalı olmaktır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Haya hayırdan başka bir şey getirmez.» Sahih Buhârî 6117. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlakı hayadır.» Beyhaki; Şuabu'l İman'da rivayet etmiştir. 6/2619.

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise cesur olmaktır. Enes -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- insanların en güzeli, en cömerdi ve en yüreklisiydi. Medine halkı bir gece vakti bir ses duymuş o tarafa yönelmişti. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- o sese doğru insanlardan önce gitmişti. Sahih Buhârî 2820. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- korkaklıktan Yüce Allah'a sığınır ve şöyle dua ederdi: «Allah’ım! Korkaklıktan sana sığınırım.» Sahih Buhârî 6374.

İslâm dininin emrettiği başka bir husus ise cömertlik ve eli açık olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.} [Bakara Sûresi: 261] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ahlâkı cömertlikti. İbn Abbas -radıyallahu anhuma-'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Rasûllullah -sallallahu aleyhi ve sellem- insanların en cömerdi idi. Onun en cömert olduğu anlar da Ramazanda Cebrâil'in, kendisi ile buluştuğu zamanlardı. Cebrâil -aleyhisselâm-, Ramazanın her gecesinde Peygamber Efendimiz ile buluşur, (karşılıklı) Kur'an okurlardı. Bundan dolayı Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Cebrâil ile buluştuğunda, esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârdan daha cömert davranırdı." Sahih Buhârî 1902

İslâm dini, ihtiyaç sahiplerine ve mazlumlara yardım etmeyi, fakirleri doyurmayı, iyi komşuluk yapmayı, akrabayı ziyaret etmeyi, hayvanları koruma gibi güzel ahlâkı emreder. Abdullah b. Amr b. el-Âs -radıyallahu anhuma-’dan rivayet edildiğine göre bir adam, Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-’e, İslâm'ın en hayırlısı hangisidir? diye sordu. Allah Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Yemek yedirmen ve tanıdık tanımadık selâm vermendir.» diye cevap verdi. Sahih Buhârî 12. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Adamın biri yolda yürürken çok susamıştı. Bir kuyuya rastladı. İndi, suyunu içti. Çıktığında, dili dışarda, hızlı hızlı soluyan ve susuzluktan toprağı yalayan bir köpekle karşılaştı. Adam: "Benim başıma gelen susuzluk, bunun başına da gelmiş" diyerek, tekrar kuyuya indi. Ayakkabısına su doldurup ağzıyla tutarak yukarı çıktı ve köpeği suladı. Allah, onun bu davranışını şükranla karşıladı ve günahlarını bağışladı.» (Yanındakiler) "Ya Rasûlallah! Hayvanlara (yaptığımız iyilikler) konusunda da bize sevap var mı?" dediler. Allah Rasûlu: «Her canlı için sevap vardır.» buyurdu." Sahih İbn Hibbân 544. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Dul ve yoksulların ihtiyacını gidermek için gayret gösterip çabalamak Allah yolunda cihat etmek ya da gece namaz kılıp gündüz oruç tutmak gibidir.» Sahih Buhârî 5353.

İslâm dini akrabalık haklarına özen göstermeyi ve akrabalık ziyaretini farz kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Peygamber, Mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de Mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın kitabına göre, (miras konusunda) birbirileri için (diğer) Mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) kitapta yazılıdır.} [Ahzap Sûresi: 6] Allah Teâlâ akrabağlık bağını koparmaktan şiddetle sakındırmış ve bunu yeryüzünde fesat çıkarmak ile bir arada zikrederek şöyle buyurmuştur: {Yönetimi, işlerin idaresini ele alırsanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi?} (22) {İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir.} (23) [Muhammed Sûresi: 22-23] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Akrabağları ile bağlarını koparan Cennet'e giremez.» Sahih Müslim 2556. Ziyaret Edilmesi Farz Olan Akrabalar: Ana-baba, erkek kardeşler, kız kardeşler, amcalar, halalar, dayılar ve teyzelerdir.

İslâm dini, kâfir dahi olsalar komşu hakkına önem vermiştir. Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yalnızca Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın. Şüphesiz Allah kibirlenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.} [Nisâ Sûresi: 36] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Cibril, bana komşuya sahip çıkmam konusunda o kadar ısrar etti ki, komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim.» Sahih-i Ebî Dâvûd 5152.

 33- İslâm dini yiyecek ve içeceklerden güzel ve temiz olanları helal kılmış; kalp, beden ve ev temizliğini emretmiştir. Peygamberlerin emrettiği gibi evlenmeyi helal kılmıştır. Çünkü peygamberler bütün güzel ve temiz şeyleri emretmişlerdir.

İslâm dini yiyecek ve içeceklerden güzel ve temiz olanları helal kılmıştır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah Teâlâ temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder. Allah Teâlâ peygamberlere emrettiğini Mü’minlere de emretti. Allah Teâlâ buyurdu ki: "Ey Rasûller! Helâl ve hoş olan şeylerden yiyin ve salih amel işleyin. Şüphesiz Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilirim" (Müminun Sûresi: 51)» Ve yine buyurdu ki: "Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yiyin ve sadece Allah'a ibadet ediyorsanız, O'na şükredin." (Bakara Sûresi: 172) Sonra uzun sefer edip, saçı dağınık toz içinde, yiyeceği, içeceği, giyeceği haram ve haramla gıdalanmış ellerini semaya kaldırıp, yâ Rab yâ Rab diye dua eden adamı zikretti ve «Buna nasıl icabet olunsun?» diye buyurdu. Sahih Müslim 1015. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Allah’ın, kulları için çıkarttığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, bu dünya hayatında iman edenler içindir. Kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur. Bilen bir toplum için ayetleri işte böyle açıklıyoruz.} [A'râf Sûresi: 32]

İslâm dini kalp, beden ve ev temizliğini emretmiştir. Peygamberlerin emrettiği gibi evlenmeyi helal kılmıştır. Çünkü peygamber ve rasûller bütün güzel ve temiz şeyleri emretmişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâlâ batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?} [Nahl Sûresi: 72] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Elbiselerini de temizle.} (4) {Şirkten uzak dur.} (5) [Müddessir Sûresi: 5] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennet'e giremez.» Bunu duyan bir adam, “Ama insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasından hoşlanır!” deyince, Allah Rasûlü: «Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakikati inkâr etmek ve insanları küçük görmektir.» diye buyurdu. Sahih Müslim 91.

 34- İslâm dini, Allah'a şirk koşmayı, küfrü, putlara tapmayı, Allah adına ilimsizce konuşmayı, çocukları öldürmeyi, masum bir cana kıymayı, yeryüzünde fesat çıkarmayı, sihir, açık ve gizli fuhşiyatı, zinayı ve eşcinsellik gibi haram olan asılları yasaklamıştır. Faizi, ölmüş hayvan eti yemeyi, kabir ve putlara kesilen kurbanı, domuz etini, diğer bütün necis ve pis olan şeyleri, yetim malı yemeyi, ölçü ve tartıda hile yapmayı ve akraba bağını kesmeyi de haram kılmıştır. Bütün peygamberler -alehimusselam- bu sayılan şeylerin hepsinin haram olduğunda ittifak etmişlerdir.

İslâm dini, Allah'a şirk koşmayı, küfrü, putlara tapmayı, Allah adına ilimsizce konuşmayı, çocukları öldürmek gibi asılları yasak/haram olan şeyleri haram kılmış ve şöyle buyurmuştur: {De ki: Gelin, Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyayım. O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Anaya babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızıklarını veren biziz! Fuhşiyatın/günahların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. İşte, (Allah) size, akledesiniz diye bunları emrediyor.} {Bir de yetimin malına, rüştüne erinceye kadar en güzel olandan başka bir şekilde yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı dosdoğru yapın. Biz hiç kimseye gücünün üzerinde sorumluluk yüklemeyiz. Akraba bile olsa konuştuğunuz zaman adaletli olun ve Allah’a verdiğiniz sözünüzü yerine getirin! Umulur ki, düşünüp öğüt alırsınız diye size, işte bunları emrediyor.} [En'âm Sûresi: 151- 152] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.} [A'râf Sûresi: 33]

İslâm dini masum bir cana kıymayı haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah’ın haram kıldığı bir cana, haklı bir sebep olmadıkça asla kıymayın! Kim, haksız yere öldürülürse, onun velisine (katil hakkında) bir yetki verdik. Fakat, o da öldürme/kısas konusunda aşırıya gitmesin. Çünkü ona/veliye yardım edilmiştir.} [İsrâ Sûresi: 33] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etmezler. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ağır cezaya uğrar.} [Furkan Sûresi: 68]

İslâm dini yeryüzünde fesat çıkarmayı haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Islah edildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk/fesat çıkarmayın.} [A'râf Sûresi: 56] Allah Teâlâ peygamberi Şuayb -aleyhisselam-'ın kavmine şöyle söylediğini haber vermiştir: {Ey kavmim! Sizin için kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah'a ibadet edin. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz, bunlar sizin için daha hayırlıdır.} [A'râf Sûresi: 85]

İslâm dini sihri haram kılmış ve Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Sağ elindekini (âsânı) at!" Onların yaptığını yutsun. Onların yaptıkları ancak bir büyücü hilesidir. Büyücü nerede olursa olsun kesinlikle kurtuluşa eremez.} [Tâ-hâ Sûresi: 69] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Helâk eden yedi şeyden sakının!» Oradakiler de: Onlar nelerdir Ey Allah'ın Rasûlü? diye sordular. Bunun üzerine o da şöyle buyurdu: «Allah'a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında cepheden kaçmak, iffetli, kendi halinde Mü’min kadınlara zina iftirasında bulunmak.» Sahih Buhârî 6857.

İslâm dini açık ve gizli fuhşiyatı, zinayı ve eşcinselliği haram kılmıştır. Bu bölümün başında bu hususlara delalet eden ayetleri zikretmiştik. İslâm dini faizi de haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Eğer gerçekten Mü'min iseniz, faizden geri kalanı terkedin.} (278) {Böyle yapmazsanız, (bunun) Allah'a ve elçisine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece zulmetmemiş ve zulme uğramamış olursunuz.} (279) [Bakara Sûresi: 278- 279] Allah Teâlâ, faiz yiyeni tehdit ettiği gibi başka bir günah işleyeni savaşla tehdit etmemiştir. Çünkü faizde dinlerin, vatanların, malların ve canların harap edilmesi vardır.

İslâm dini; ölmüş hayvan eti yemeyi, kabir ve putlara kesilen kurbanı, domuz etini haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısktır. (Günahtır, hakka aykırıdır.) [Mâide Sûresi: 3]

İslâm dini diğer bütün necis ve pis olan şeyleri de haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer Şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.} (90) {Şeytan, içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçiyor musunuz?} (91) [Mâide Sûresi: 90-91] 31 nolu başlıkta Allah Teâlâ, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Tevrat'ta geçen bir özelliğinin de onlara pis olan şeyleri haram kıldığını haber vererek şöyle buyurmuştur: {Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmî peygambere uyanlar (var ya), işte o peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve sorumlulukları kaldırır.} [A'râf Sûresi: 157]

İslâm dini yetim malı yemeyi haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.} [Nisâ Sûresi: 2] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarına sadece ateş doldururlar ve alevli bir ateşe atılırlar.} [Nisâ Sûresi: 10]

İslâm dini ölçü ve tartıda hile yapmayı haram kılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline!} (1) {Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler.} (2) {Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.} (3) {Onlar düşünmezler mi ki, diriltilecekler?} (4) [Mutaffifîn Sûresi: 1-4]

İslâm dini akraba bağlarını koparmayı haram kılmıştır. 31 nolu başlıkta bu konu ile ilgili ayet ve hadisleri zikretmiştik. Bütün peygamberler -alehimusselam- bu sayılan şeylerin hepsinin haram olduğunda ittifak etmişlerdir.

 35- İslâm dini yalan, kalleşlik, hainlik, dolandırıcılık, ihanet, aldatma, haset, hırsızlık, haddi aşma ve zulüm gibi bütün kötü ahlâkı yasaklar.

İslâm dini kötü ahlâkın tamamını yasaklar. Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri asla sevmez.} [Lokmân Sûresi: 18] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Kıyamet günü bana en sevgili ve en yakın olanınız; ahlâkı en güzel olanlarınızdır. Kıyamet günü bana en sevimsiz ve benden en uzak olanınız; gevezeler, saçmalayıp boşboğazlılıkla insanları rahatsız edenlerle mutefeyhıkler/kibirli olanlardır.» Ashab: Ey Allah’ın Rasûlü! Geveze ve boşboğazları anladık fakat bu mütefeyhikler/kibirli kimdir? deyince Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: «Ululuk taslayıp kibirli davrananlardır.» Silsiletu's- Sahiha 791.

İslâm dini yalan söylemeyi yasaklar. Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz Allah aşırıya giden yalancı bir kimseyi doğru yola iletmez.} [Mü'min Sûresi: 28] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Yalandan sakının. Şüphesiz yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da Cehennem'e götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.» Sahih Müslim 2607. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Münâfığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler. Söz verince sözünde durmaz. Kendisine bir şey emanet edilince hıyanet eder.» Sahih Buhârî 6095.

İslâm dini hile yapmayı yasaklar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya: «Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?» diye buyurdu. Adam: Ey Allah'ın Rasûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Peygamber Efendimiz: «İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı üst tarafa çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir.» buyurdu. Sahih Müslim 102.

İslâm dini; hainlik, ihanet ve aldatmayı yasaklar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamberine hıyanet etmeyin ve bile bile size emanet edilen şeylere hıyanet etmeyin.} [Enfâl Sûresi: 27] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar, Allah’a verdikleri sözü eksiksiz yerine getirir ve anlaşmayı bozmazlar.} [Ra'd Sûresi: 20] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- savaşa çıkacak orduya nasihat ederken: «Gaza edin! Ama ganimete hıyanette bulunmayın! İhanet etmeyin! Ölülerin burnunu, kulağını kesmeyin! Çocuk öldürmeyin!» Sahih Müslim 1731. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse katıksız münafıktır. Kimde bunlardan bir parça bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet var demektir. Bunlar; kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet etmek, konuşurken yalan söylemek, söz verdiğinde sözünü tutmamak, münakaşa ve kavga anında haddi aşmaktır.» Sahih Buhârî 34.

İslâm dini haset etmeyi yasaklar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yoksa onlar, Allah'ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara hased mi ediyorlar? Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.} [Nisâ Sûresi: 54] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ehli kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Siz onlara aldırmayın ve Allah'ın hükmü gelinceye kadar kendi hallerinde bırakın. Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir.} [Bakara Sûresi: 109] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Geçmiş toplumların hastalığı size de bulaştı. Haset ve kin beslemek işte bu kökten yok etmedir, saçı tıraş eder demiyorum fakat dini kökünden kazıyıp yok eder. Nefsim elinde tutan Allah’a yemin ederim ki iman etmeden Cennet'e giremezsiniz, birbirinizi sevmeden de Mü’min olamazsınız. Aranızda birbirinizi sevmeyi gerçekleştirecek olan şeyi size haber vereyim mi? Selamı aranızda yayın.» Sünen-i Tirmizi 2510.

İslâm dini aldatmayı yasaklar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Böylece biz, her memlekette oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptık. Onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar.} [En'âm Sûresi: 123] Allah Teâlâ, Yahudilerin Mesih İsa -aleyhisselam-'ı tuzak kurarak öldürmeye çalıştıklarını haber vermiştir. Ancak Allah Teâlâ onlara tuzak kurmuş ve kötü tuzak kuranların kurduğu bu tuzakların kendilerine döneceğini beyan ederek şöyle buyurmuştur: {İsa, onların küfrünü sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: "Bizler, Allah'ın (dininin) yardımcılarıyız; Allah’a iman ettik, şahit ol ki bizler Müslümanlarız." cevabını verdiler.} (52) {(Havârîler:) "Rabbimiz! İndirdiğine iman ettik ve peygambere uyduk. Bizi şâhit olanlarla beraber yaz." dediler.} (53) {(Yahûdiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.} (54) {Allah buyurmuştu ki: Ey Îsâ! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyâmete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.} (55) [Âl-i İmrân Sûresi: 52- 55] Allah Teâlâ, Salih -aleyhisselam-'ın kavminin ona hile yaparak öldürmek istediklerini, Allah Teâlâ da onların tuzaklarına karşılık tuzak kurduğunu, onların hepsini yerle bir ettiğini haber vererek şöyle buyurmuştur: {Allah'a and içerek birbirlerine şöyle dediler: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim)" Sonra da velisine: "Biz (Sâlih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz." diyelim.} (49) {Onlar bir tuzak kurdular, biz de onlar farkında olmadan bir tuzak kurduk.} (50) {Onların tuzaklarının sonunun nasıl olduğuna bir bak! Biz onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.} (51) [Neml Sûresi: 49-51]

İslâm dini hırsızlığı yasaklar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Zina eden kişi, hem Mü'min olup hem zina edemez. Hırsızlık eden kişi, hem Mü'min olup hem çalamaz. İçki içen kişi, hem Mü'min olup hem içki içemez. (Şayet Mü'min olduğu halde bunlardan birini yapacak olursa) tevbe kapısı açıktır.» Sahih Buhârî 6810.

İslâm dini haddi aşmayı yasaklar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Muhakkak ki Allah; adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder. Çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.} [Nahl Sûresi: 90] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah Teâlâ, bana mütevazı olun! Öyle ki, bir kimse başka bir kimseye karşı övünmesin, yine bir kimse başka bir kimseye karşı azgınlık yapmasın.» diye vahyetti. Sahih-i Ebî Dâvûd 4895.

İslâm dini zulmetmeyi yasaklar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, zalimleri sevmez.} [Âl-i İmrân Sûresi: 57] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.} [En'âm Suresi: 21] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır.} [İnsan Suresi: 31] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Üç kimsenin duası reddedilmez: Adil devlet başkanının duası, iftar edinceye kadar oruçlu kimsenin duası ve mazlumun duası. Allah, mazlumun duasını bulutların üzerine kaldırır ve o dua için sema kapılarını açar ve; "İzzetime yemin ederim ki belli bir süre sonra da olsa mutlaka sana yardım edeceğim." buyurur.» Müslim (2749) ve Tirmizi (2526) az bir farklılıkla muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. Bu lafız İmam Ahmed'e aittir (8043). Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Muâz -radıyallahu anh-'ı Yemen'e göndereceği zaman söylediği sözlerden birisi de şudur: «Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur.» Sahih Buhârî 1496. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Dikkat! Kim antlaşmalı kimseye zulmeder veya hakkını vermezse yahut gücü üstünde bir şey ile yükümlü tutarsa veya rızası olmaksızın ondan bir şey alırsa, şüphesiz ben kıyamet günü ona delili ile galip geleceğim.» Sünen-i Ebû Dâvûd 3052. İslâm dini, senin de gördüğün gibi bütün kötü ahlâklardan, adaletsiz ve zulüm içeren davranışlardan yasaklamıştır.

 36- İslâm dini; içinde faiz, zarar, belirsizlik, zulüm, aldatma içeren işleri ya da toplumları, milletleri ve şahısları felaketlere ve genel zarara götüren ticari ilişkileri yasaklamıştır.

İslâm dini; içinde faiz, zarar, belirsizlik, zulüm, aldatma içeren işleri ya da toplumları, milletleri ve şahısları felaketlere ve genel zarara götüren ticari ilişkileri yasaklamıştır. Bu bölümün başında faiz, zulüm, aldatma, yeryüzünde fesat çıkarma ile ilgili ayet ve hadisleri zikretmiştik. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Mü'min erkeklere ve Mü'min kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.} [Ahzâb Sûresi: 58] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kim sâlih amel işlerse, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.} [Fussilet Sûresi: 46] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- : «Zarara uğramak da yoktur, zarar vermek de!» diye emrettiği hadislerde gelmektedir. Sünen-i Ebî Dâvûd Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.» Başka bir rivayette ise: «Komşusuna ihsanda bulunsun.» olarak gelmiştir. Sahih Müslim 47. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Bir kadın ölünceye kadar hapsettiği bir kedi yüzünden azap edildi ve bu sebeple Cehennem'e girdi. Hayvanı hapsettiğinde ona bir şey yedirmemiş, içirmemiş, yerdeki haşereleri yemesine bile izin ve imkan vermemişti.» Sahih Buhârî 3482. Bu kadın kediye eziyet ettiği için bu cezaya çarptırıldı. Bir de insanlara eziyet eden kimsenin durumu nasıl olur? İbn Ömer -radıyallahu anh- şöyle demiştir: Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- minbere çıktı ve yüksek sesle şöyle buyurdu: «Ey diliyle Müslüman olduğunu söyleyen ve kalbine iman işlememiş kimseler! Müslümanları üzmeyin, onları ayıplamayın, onların kusurlarını araştırmayın. Her kim Müslüman kardeşinin ayıbını araştırırsa; Allah onun ayıbını ortaya çıkarır. Allah her kimin ayıbını ortaya çıkarırsa evinde bile olsa rezil rüsvay eder.» Nafi’ (Hadisin ravisi) dedi ki: İbn Ömer bir gün Kâbe’ye bakarak şöyle dedi: "Sen ne büyüksün, senin kutsallığın ne büyüktür? Mü'min ise Allah katında senden daha kutsal ve değerlidir.'' Tirmizi 2032, İbn Hibbân 5763. Başka bir hadiste Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin veya sussun.» Sahih Buhârî 6018. Ebu Hureyre -radıyallahu anh-'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Müflis kimdir, biliyor musunuz?» diye sordu. Ashab: Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: «Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biten, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da Cehennem'e atılan kimsedir.» buyurdular. Müslim 2581, Tirmizi 2418, Ammed 8029. Bu hadisteki lafız İmam Ahmed'e aittir.

Rasûlullah şöyle buyurmuştur: «Yolda insanlara eziyet veren bir ağaç dalı vardı. Bir adam gelip bunu yoldan kaldırdı ve (bu amelinden dolayı) Cennet'e girdi.» Buhari (652) buna yakın bir manada rivayet etmiştir. Müslim (1914) benzerini rivayet etmiştir. İbn Mace (3682), Ahmed (10432) lafız bu ikisine aitir. Yoldan insanlara eziyet verecek şeyi kaldırmak kişiyi Cennet'e sokuyorsa, insanlara eziyet eden ve hayatlarını mahveden kimselerin durumu nasıl olur?

 37- İslâm dini aklı korumak için gelmiş, içki içmek gibi aklı ifsat eden her şeyi haram kılmıştır. Akla değer vermiş ve onu dini sorumlulukların yerine getirilmesinde şart koşmuştur. Şirk ve hurafelerin zincirlerini kırarak onu özgür kılmıştır. İslâm dininde bir sınıfa has hüküm ve sırlar yoktur. Bütün dini hüküm ve sorumluluklar adalet ve hikmet çerçevesinde sağlıklı akla muvafakat etmektedir.

İslâm dini aklı korumak ve değer vermek için gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.} [İsrâ Sûresi: 36] Kişinin aklını koruması, üzerine farzdır. Bundan dolayı İslâm dini içkiyi, uyuşturucuyu haram kılmıştır. -İçkinin haramlığını (34) başlıkta zikretmiştik- Birçok ayet-i kerimenin sonunda şöyle buyrulmaktadır: {Umulur ki akledersiniz.} [Bakara Sûresi: 242] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Takva sahipleri için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akletmiyor musunuz?} [En'âm Sûresi: 32] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Biz; onu akledip anlayasınız diye Arapça Kur’an olarak indirdik.} [Yusuf Sûresi: 2] Allah Teâlâ, hidayet ve hikmetten ancak akıl sahiplerinin istifade edeceğini beyan etmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.} [Bakara Sûresi: 269]

Bundan dolayı İslâm dini akla değer vermiş ve onu dini sorumlulukların yerine getirilmesinde şart koşmuştur. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Üç gruptan kalem kaldırılmıştır. Uyanıncaya kadar uyuyandan, bü­luğa erinceye kadar çocuktan ve aklı yerine gelinceye kadar deliden.» Buhari (5269) nolu hadisten önce cezm sigasında muallak olarak rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd (4402) mevsul olarak rivayet etmiş ve aktardığımız lafız ona aittir. Tirmizi (1423), Nesâî Sünen-i'l-Kubra (7346), Ahmed (956) az bir farklılıkla rivayet etmiştir. İbn Mace (2042) muhtasar olarak rivayet etmiştir. İslâm dini şirk ve hurafelerin zincirlerini kırarak onu özgür kılmıştır. Allah Teâlâ hurafelerine sımsıkı sarılıp Allah katından gelen hakkı reddeden ümmetlerden haber vererek şöyle buyurmuştur: {İşte böyle; senden önce hangi beldeye bir uyarıcı gönderdiysek muhakkak oranın şımarık zenginleri: "Biz atalarımızı bir din üzere bulduk ve biz onların izlerine uymaktayız" demişlerdir.} [Zuhruf Sûresi: 23] Allah Teâlâ Halili İbrahim -aleyhisselam-'ın kavmine şöyle söylediğini haber vermiştir: {Hani o, babasına ve kavmine: “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.} (52) {"Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler.} (53) [Enbiyâ Sûresi: 52-53] İslâm dini geldiğinde; insanlara, ata ve babalarından miras kalan putlara tapma ve hurafeleri terk etmeyi ve rasûllerin -aleyhimusselatu vesselam- yoluna tabi olmayı emretmiştir.

İslâm dininde bir sınıfa has hüküm ve sırlar yoktur. “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in amcasının oğlu, kızı ile kendisini evlendirdiği Ali b. Ebî Tâlib -radıyallahu anh-'ın yanına birisi gelip: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- size has kıldığı şey nedir?” diye sordu. Bunun üzerine Ali -radıyallahu anh-: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hiçbir şeyi insanlardan gizleyerek bize has kılıp söylemedi. Ancak kılıcımın kınında bululan şu şeyler bundan müstesnadır diyerek bir kâğıt çıkardı ve üzerinde şunlar yazılıydı: "Allah’tan başkası adına hayvan kesen kimseye Allah lanet etsin! Yeryüzünün hudutlarını değiştirmek suretiyle arazileri kendi mülküne katan kimseye Allah lanet etsin! Ana-babasına lanet eden kimseye Allah lanet etsin! Bid’atçı barındıran kimseye Allah lanet etsin!" Sahih Müslim 1978. Bütün dini hüküm ve sorumluluklar adalet ve hikmet çerçevesinde sağlıklı akla muvafakat etmektedir.

 38- Batıl dinlere tabi olan kimseler bu dinlerdeki çelişkileri, aklın reddettiği şeyleri anlamakta zorluk çektiklerinde o dine mensup din adamları dinin, aklın üzerinde olduğunu, dini anlamada akla ihtiyaç olmadığını ve her şeyi kavrayamayacakları şüphesini insanlara aşılamaya çalışmışlardır. Oysa ki İslâm dini, yaşanılan dinin aklın yolunu aydınlatan bir nur olarak görmektedir. Batıl din adamları insanların aklını bir kenara bırakıp körükörüne kendilerine bağlanmalarını isterler. İslâm dini ise insanın dinin hakikatlerini doğru anlayabilmesi için aklını kullanmasını istemiştir.

Batıl dinlere tabi olan kimseler bu dinlerdeki çelişkileri, aklın reddettiği şeyleri anlamakta zorluk çektiklerinde o dine mensup din adamları, dinin aklın üzerinde olduğunu, dini anlamada akla ihtiyaç olmadığını ve her şeyi kavrayamayacakları şüphesini insanlara aşılamaya çalışmışlardır. Oysa ki İslâm dini, yaşanılan dinin, aklın yolunu aydınlatan bir nur olarak görmektedir. Batıl din adamları insanların aklını bir kenara bırakıp körükörüne kendilerine bağlanmalarını isterler. İslâm dini ise insanın dinin hakikatlerini tedebbür edip, düşünüp doğru anlayabilmesi için aklını kullanmasını istemiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İşte bu şekilde sana da emrimizden bir ruhu/Kur'an'ı vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz sen, dosdoğru bir yolu göstermektesin.} [Şûrâ Sûresi: 52] İlahi vahiy, selim olan aklın öğrenip iman etmek istediği hakikatlerin apaçık delil ve kanıtları içerir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.} [Nisâ Sûresi: 174] Allah Teâlâ, insanın hidayet nuru, ilim ve hakikatler ile yaşamasını ister. Şeytan ve tağutlar ise insanın küfrün, cehaletin sapkınlığın karanlığında kalmasını ister. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara sürükler. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.} [Bakara Sûresi: 257]

 39- İslâm dini doğru ilme, hevadan uzak ilmi araştırmalara çok önem verir. Kendi bedenlerimize ve etrafımızdaki yaratılmışlara bakmaya, tefekkür etmeye çağırır. Doğruluğu kanıtlanmış bilimsel deneyler İslâm dini ile kesinlikle çelişmez.

İslâm dini doğru ilme çok önem verir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah, sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.} [Mücâdele Sûresi:11] Allah Teâlâ en büyük şahitlik edilecek şeye kendi şahitliği ile meleklerin ve âlimlerin şahitliğini bir arada zikretmiş ve şöyle buyurmuştur: {Allah, adaleti ayakta tutarak kendinden başka hak ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de buna şahitlik ettiler. O’ndan başka hak ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.} [Âl-i İmrân Sûresi: 18] Bu durum İslâm dininde ilim ehlinin makamının ne kadar yüce olduğunu açıklamaktadır. Allah Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ilim haricinde bir şeyin fazlasını talep etmeyi emretmemiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {“Rabbim! İlmimi arttır” de.} Tâ Hâ Sûresi: 114 Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Bir kimse, ilim elde etmek arzusuyla bir yola girerse, Allah o kişiye Cennet'in yolunu kolaylaştırır. Muhakkak melekler ilim talebesinin yaptığından hoşnut oldukları için üzerine kanatlarını gererler. Göklerde ve yerde bulunanlar, hatta suyun içindeki balıklar bile âlim kişiye Allah'tan mağfiret dilerler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü, ayın diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir. Şüphesiz ki âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler; ne dinar, ne dirhem miras bırakırlar, sadece ilmi miras bırakırlar. Kim de ilim elde ederse, bol bir nasib elde etmiştir.» Ebû Dâvûd (3641), Tirmizi (2682), İbn Mace (223) rivayet etmiştir. Lafız İbn Mace'ye aittir. Ahmed (21715) rivayet etmiştir.

İslâm dini kendi bedenlerimize ve etrafımızdaki yaratılmışlara bakmaya ve tefekkür etmeye çağırır. Doğruluğu kanıtlanmış bilimsel deneyler İslâm dini ile kesinlikle çelişmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?} [Fussilet Sûresi: 53] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar; göklerin ve yerin hükümranlığı, Allah'ın yarattığı şeyler ve ecellerinin yaklaşmış olabileceği üzerinde düşünmediler mi? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?} [A'râf Sûresi: 185] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha güçlü idiler, toprağı kazıp alt üst etmişler ve onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah; onlara haksızlık etmiyordu, ama onlar kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.} [Rûm Sûresi: 9]

Doğruluğu kanıtlanmış bilimsel deneyler İslâm dini ile kesinlikle çelişmez. Bundan bin dört yüz sene önce Kur'an'ın en ince ayrıntısına kadar zikrettiği, bilimin ise bundan çok sonra farkına vardığı bir örnek zikredeceğiz. Doğruluğu kanıtlanmış bilimsel deneyler Kur'an'da zikredilen anne karnındaki ceninin yaratılışına muvafakat etmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.} (12) {Sonra onu az bir su/nutfe hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik.} (13) {Sonra nutfeyi/spermi, alaka/embriyo haline getirdik. Embriyoyu bir çiğnem et parçası yaptık. Et parçasından kemik yarattık. Kemiğe et giydirdik. Sonra onu (ruh vererek) bambaşka bir varlık olarak yarattık. Yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir!} (14) [Mü'minûn Sûresi: 12-14]

 40- Allah Teâlâ; yalnızca kendisine iman eden, itaat eden, rasûllerini tasdik eden kimselerin amellerini kendilerinden kabul eder ve ahirette onlara mükâfatlarını verir. Allah Teâlâ meşru kıldığı ibadetlerden başkasını kabul etmez. Nasıl olur da insan Allah'a karşı küfür içinde olur ve kendisini mükâfatlandırmasını bekler? Allah Teâlâ, bütün peygamberlere -aleyhimusselam- ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e iman etmedikçe hiçbir kulun imanını kabul etmez.

Allah Teâlâ; yalnızca kendisine iman eden, itaat eden, rasûllerini tasdik eden kimselerin amellerini kabul eder ve ahirette onlara mükâfatlarını verir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse, orada dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği Cehennem'e sokarız.} (18) {Kim de Mü'min olarak ahireti diler ve bunun için gereği gibi çalışırsa işte onların çalışmaları (Allah katında) makbul olur.} (19) [İsrâ Sûresi: 18-19] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Şu hâlde, kim Mü’min olarak salih ameller işlerse, onun yapıp ettikleri karşılıksız kalmaz. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.} [Enbiyâ Sûresi: 94] Allah Teâlâ meşru kıldığı ibadetlerden başkasını kabul etmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Artık kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salih amel işlesin ve Rabbine olan ibadetine kimseyi ortak tutmasın.} [Kehf Sûresi: 110] Yüce Allah'ın meşru kıldığı ve sahibinin ihlaslı olmadığı durumlarda yapılan amel salih amel olmaz. O kimsenin Allah'a iman etmesi, peygamber ve rasûllerini tasdik etmesi gerekir. Ameli böyle olmayanlar hakında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.} [Furkân Sûresi: 23] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O gün birtakım yüzler vardır ki, zillete bürünmüşlerdir.} (2) {Çalışmış, yorulmuştur.} (3) {Kızgın bir ateşe girerler.} (4) [Gâşiye Sûresi: 2-4] İşte bu zillete bürünmüş ve çalışmaktan yorulmuş yüzler, Allah'tan bir hidayet üzere amel etmediler. Allah Teâlâ onların varacağı yeri Cehennem kıldı. Çünkü Allah'ın meşru kıldığı gibi amel etmediler. Bilâkis batıl ibadetler ederek ve batıl dinleri uyduran sapkın önderlere uydular. Allah katında makbul olan salih amel, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiğine uygun olur. Nasıl olur da insan Allah'a karşı küfür içinde olur ve kendisini mükâfatlandırmasını bekler?

Allah Teâlâ, bütün peygamberlere -aleyhimusselam- ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e iman etmedikçe hiçbir kulun imanını kabul etmez. (20) Nolu başlıkta bazı delilleri zikretmiştik. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, Mü'minler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz. İşittik ve itaat ettik; Rabbimiz, bağışlamanı dileriz. Dönüş sanadır." dediler.} [Bakara Sûresi: 285] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim; Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, son derece büyük bir sapıklığa düşmüş olur.} [Nisâ Sûresi: 136] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Hani, Allah tüm peygamberlerden; “Size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edecek ve ona mutlaka yardım edeceksiniz.” diye söz almıştı. Onlara: “Bunu kabul ettiniz mi? Verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar da: "Kabul ettik" diye cevap verdiler. Bunun üzerine Allah da: "Şahit olun! Ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim" buyurmuştu.} [Âl-i İmrân Sûresi: 81]

 41- İlahi mesajların hepsinin hedefi: Hak dinin insanlardan üstün olmasıdır. Böylece insan alemlerin Rabbi olan Allah'a halis bir kul olur. Başka bir insana, maddeye kul olmaktan, hurafelerden onu özgür kılar. Gördüğün gibi İslâm dini kişileri yüceltmez, bulundukları makamdan yukarıda tutmaz ve onları rabler ve ilahlar edinmez.

İlahi mesajların hepsinin hedefi: Hak dinin insanlardan üstün olmasıdır. Böylece insan alemlerin Rabbi olan Allah'a halis bir kul olur. Başka bir insana, maddeye kul olmaktan, hurafelerden onu özgür kılar. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Dinarın kulu helâk olsun, dirhemin kulu helâk olsun, kadifenin kulu helâk olsun, elbisenin kulu helâk olsun! Böyle kişiye verilirse razı olur, verilmezse kızar.» Sahih Buhârî 6435. Doğru düzgün insan Allah'tan başkasına teslim olmaz. Mal, şan, şöhret, makam, soy gibi şeyler onu esir alamaz. Okuyan kimse için bu kıssadan da anlaşıldığı üzere risaletten önce insanlar nasıldı, risaletten sonra nasıl oldular?

İlk Müslümanlar Habeşistan'a hicret ettiklerinde o zamanki Habeş Kralı -Necaşi- kendilerine: "Kavminizi terk ettirecek, benim dinime ve bu ümmetlerden başkasının dinine girmenize engel olan bu din nedir?" diye sordu. Cafer b. Ebî Talip şöyle cevap verdi: “Ey Hükümdar! Biz cahiliye karanlıkları içinde yüzen bir kavimdik. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, günah işlerdik. Akrabalarla ilişkiyi keser, komşulara kötü davranırdık. Aramızda güçlü olanlar zayıfları ezerdi. Allah bize aramızdan soyunu, doğruluğunu, güvenirliğini ve iffetini bildiğimiz bir elçi gönderinceye kadar bu şekilde yaşamaya devam ettik. Allah’ın elçisi; bizi Allah’ı birlemeye, O’na ibadet etmeye, bizim ve atalarımızın O’nun dışında ibadet ettiğimiz putları ve taşları terk etmeye davet etti. Bize doğru söylemeyi, emaneti yerine getirmeyi, akrabaları ziyaret etmeyi, komşulara iyi davranmayı, haramlardan sakınmayı ve insanları öldürmemeyi emretti. Bize kötü ve günah fiiller işlemeyi, kötü söz söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi, iffetli kadına iftira etmeyi yasakladı. Allah’a ibadet etmeyi ve O’na herhangi bir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi ve oruç tutmayı emretti. Onu tasdik ettik, ona inandık ve Allah’tan getirdiği mesajlar doğrultusunda ona uyduk. Böylece sadece Allah’a ibadet ettik ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığını haram, helal kıldığını helal kabul ettik." İmam Ahmed az bir faklılıkla rivayet etmiştir (1740), Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/115) muhtasar olarak rivayet etmiştir. Gördüğün gibi İslâm dini kişileri yüceltmez, bulundukları makamdan yukarıda tutmaz ve onları rabler ve ilahlar edinmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {(Rasûlüm!) de ki: "Ey kitap ehli! Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceğimiz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayacağımız, Allah dışında birbirimizi rabler edinmeyeceğimiz hususunda bizimle sizin aranızda bir olan kelimeye (tevhîd kelimesine) geliniz. Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman "Bizim Müslüman olduğumuza şâhid olun!" deyin.} [Âl-i İmrân Sûresi: 64] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emretmez. Size Müslüman olduktan sonra, hiç kâfir olmayı emreder mi?} [Âl-i İmrân Sûresi: 80] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı yücelttikleri (ve aşırı derecede övdükleri) gibi siz de beni yüceltmeyiniz (övmekte aşırı gitmeyiniz). Ben ancak Allah'ın kuluyum. (Benim için) Allah'ın kulu ve elçisi deyiniz.» Sahih Buhârî 3445.

 42- Allah Teâlâ, İslâm dininde tövbe etmeyi meşru kılmıştır. Tövbe; kulun Rabbine yönelmesi ve günahları terk etmesidir. İslâm, kendinden önceki günahları siler ve tövbe de kendinden önceki günahları siler. İşlenilen günahlardan tövbe ederken insanların önünde itiraf edilmesine gerek yoktur.

Allah Teâlâ, İslâm dininde tövbe etmeyi meşru kılmıştır. Tövbe; kulun Rabbine yönelmesi ve günahları terk etmesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Ey Mü’minler! Hep birlikte tövbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz!} [Nûr Sûresi: 31] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kulların tevbesini ancak Allah'ın kabul ettiğini, sadakaları da O'nun kabul ettiğini bilmiyorlar mı? Allah tevbeleri çokça kabul edendir, çok merhametlidir.} [Tevbe Sûresi: 104] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O, kullarının tevbesini kabul eden, günahları affeden ve yaptıklarınızı bilendir.} [Şûrâ Sûresi: 25] Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Herhangi birinizin tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu hoşnutluk, ıssız çölde giderken üzerindeki yiyecek ve içeceğiyle birlikte devesini elinden kaçıran, arayıp taramaları sonuç vermeyince deveyi bulma ümidini büsbütün kaybederek bir ağacın gölgesine uzanıp yatan, derken yanına devesinin geldiğini görerek yularına yapışan ve aşırı derecede sevincinden ne söylediğini bilmeyerek: "Allah'ım! Sen benim kulumsun; ben de senin Rabbinim." diyen kimsenin sevincinden çok daha fazladır.» Sahih Müslim 2744.

İslâm kendinden önceki günahları siler ve tövbe de kendinden önceki günahları siler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Kâfir olanlara; eğer (küfürlerinden) vazgeçerlerse önceden yaptıklarının bağışlanacağını, tekrar dönerlerse evvelkilerin başına gelenlerin (onların da) başına geleceğini söyle.} [Enfâl Sûresi: 38] Allah Teâlâ tövbe etmeye Hristiyanları çağırmış ve şöyle buyurmuştur: {Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan bağışlanmayı dilemeyecekler mi? Oysa Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.} [Mâide Sûresi: 74] Allah Teâlâ bütün haddi aşan ve günahkâr kulları tövbe etmeye teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur: {De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O; çok bağışlayan, çok esirgeyendir.} [Zümer Sûresi: 53] Amr b. Âs -radıyallahu anh- Müslüman olmaya karar verdiğinde İslâm'dan önce işlediği günahların affedilmeyeceğinden korktu ve bu durumu anlatırken şöyle dedi: Allah -Azze ve Celle- kalbime İslâmı koyup Müslüman olmaya karar verdiğimde: Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-'e biat etmek için yanına geldim. Elini bana uzattı kendisine: "Ya Rasûlallah geçmiş günahlarımı bağışlamadan sana biat etmeyeceğim." dedim. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bana: «Ey Amr! Bilmez misin ki; hicret kendinden önceki günahları yok eder. Bilmez misin ki İslâm, kendinden önceki günahları yok eder.» buyurdular. Müslim benzerini uzun olarak rivayet etmiştir (121). İmam Ahmed (17827) rivayet etmiştir. Bu lafız İmam Ahmed'e aittir.

 43- İslâm dininde kişi ile Allah Teâlâ arasındaki bağ direk olur. Allah ile aranda aracı olacak birisine ihtiyaç duymazsın. İslâm dini beşer olanı ilah edinmemizi ya da uluhiyet veya rububiyette Yüce Allah'a ortaklar edinmemizi yasaklar.

İslâm dininde kişi hatalarını başka bir insanın önünde itiraf etmesine gerek yoktur. İslâm dininde kişi ile Allah Teâlâ arasındaki bağ direk olur. Allah ile aranda aracı olacak birisine ihtiyaç duymazsın. 36. nolu başlıkta buna değinmiştik. Allah Teâlâ bütün insanları tövbe etmeye, kendine inabet etmeye/yönelmeye çağırmıştır. Aynı zamanda insanların peygamber ve melekleri kendileri ile Yüce Allah arasında aracılar edinmesini yasaklamıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {O; size melekleri ve peygamberleri rabler edinmenizi emretmez. Size Müslüman olduktan sonra, hiç kâfir olmayı emreder mi?} [Âl-i İmrân Sûresi: 80] İslâm dini gördüğün gibi beşer olanı ilah edinmemizi ya da uluhiyet veya rububiyette Yüce Allah'a ortaklar edinmemizi yasaklar. Allah Teâlâ Hristiyanlar hakkında şöyle buyurmuştur: {Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesîh'i kendilerine (Allah'dan gayrı) Rabler edindiler. Halbuki onlar da tek bir ilâha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmamışlardı. Zira O'ndan başka ilâh yoktur. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir.} [Tevbe Sûresi: 31] Allah Teâlâ, kâfirlerin kendileri ile Yüce Allah arasında aracılar edinmelerini inkâr ederek şöyle buyurmuştur: {Dikkat et, hâlis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler; onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.} [Zümer Sûresi: 3] Allah Teâlâ; putperestlerin -Mekkeli müşriklerin- kendileri ile Yüce Allah arasında aracılar edindiklerini ve onların kendilerini Allah'a yakınlaştırdıklarını söylediklerini bize açıklamıştır.

Şayet Allah Teâlâ; insanların peygamber ve melekleri kendisi ile onlar arasında aracılar edinmesini yasakladı ise, başkalarını aracı edinmek hiç mümkün değildir. Peygamber ve rasûller -aleyhimusselam- Allah'a yakınlaşma hususunda yarışmaktadır. Allah Teâlâ peygamber ve rasûllerin halinden şöyle haber vermiştir: {Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlar, ümit ve korku içinde yakarırlar ve bize karşı huşû içinde olurlardı.} [Enbiyâ Sûresi: 90] Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine hangisi daha yakın olacak diye vesile ararlar, O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır.} [İsrâ Sûresi: 57] Yani Allah'ın dışında yalvardığınız -peygamber ve salihler- Yüce Allah'a yakınlaşmaya çalışan, rahmetini ümit edip, azabından korkan kimselerdir. Nasıl olur da Allah'ın dışında kendilerine yalvarılır?

 44- Bu eserin sonunda şunu hatırlayalım. İnsanlar farklı zamanlarda, farklı millet ve ülkelerden hatta bütün insanlık fikir ve hedeflerinde, yaşadığı toplum ve işlerinde farklı farklıdır. Bu durum onlara rehberlik yapacak, onları bir arada toplayacak düzenin olmasını, onları koruyacak bir yöneticiyi zorunlu kılar. Rasûller -aleyhimusselatu vesselam- Yüce Allah'tan aldıkları vahiy ile bu sorumluluğu üstlenmişlerdir. İnsanları hayır ve doğru yola iletir, Allah'ın dini üzere onları biraraya toplar, insanlar arasında hak ile hükmederler. İnsanlar, bu rasûllere uydukları ölçüde ve ilahi risaletlere yakın dönemde yaşadıklarında işleri düzgün olur. Allah Teâlâ risaletleri Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in risaleti ile noktalamış ve (kıyamete kadar) hükmünü geçerli kılmış, insanlar için bir hidayet rehberi, rahmet, nur ve Allah Teâlâ'ya ulaştıran bir yol kılmıştır.

Bu eserin sonunda şunu hatırlayalım. İnsanlar farklı zamanlarda, farklı millet ve ülkelerden hatta bütün insanlık fikir ve hedeflerinde, yaşadığı toplum ve işlerinde farklı farklıdır. Bu durum onlara rehberlik yapacak, onları bir arada toplayacak düzenin olmasını, onları koruyacak bir yöneticiyi zorunlu kılar. Rasûller -aleyhimusselatu vesselam- Yüce Allah'tan aldıkları vahiy ile bu sorumluluğu üstlenmişlerdir. İnsanları hayır ve doğru yola iletir, Allah'ın dini üzere onları biraraya toplar, insanlar arasında hak ile hükmederler. İnsanlar, bu rasûllere uydukları ölçüde ve ilahi risaletlere yakın dönemde yaşadıklarında işleri düzgün olur, sapıklık arttığında, cehalet yayıldığında putlara tapılır. Allah Teâlâ Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i hidayet ve hak din ile küfrün, cehaletin ve putperestliğin karanlıklarından hidayet ve imana çıkarması için göndermiştir.

 45- Bundan dolayı ey insan! Adet ve körükörüne taklit etmekten kurtulup yalnızca Yüce Allah için sadakatle hareket etmeye seni davet ediyorum. Şunu da iyi bilmelisin ki, öldükten sonra Rabbine döneceksin, kendi nefsini etrafındaki canlıları bir düşün. Teslim ol ki, dünya ve ahiretinde mutlu olasın. İslâm dinine girmek istersen Allah'tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Allah'ın rasûlu olduğuna şahitlik etmelisin. Allah'tan başka ibadet edilen her şeyden beri/uzak olmalı ve Yüce Allah'ın kabirde yatan herkesi yeniden dirilteceğine iman etmelisin. Hesap ve karşılık haktır. Şayet bu hakikatlere şahitlik edersen Müslümanlardan olursun. Bundan sonra da Yüce Allah'ın meşru kıldığı namaz, zekat, oruç ve yoluna güç yetirebilirsen hac gibi ibadetlerle O'na ibadet etmen gerekir.

Bundan dolayı ey insan! Adet ve körükörüne taklit etmekten kurtulup yalnızca Yüce Allah için sadakatle hareket etmeye seni davet ediyorum. Allah Teâlâ seni şu sözüyle davet ettiği gibi: {(Ey Muhammed!) De ki: “Ben size ancak bir tek şeyi, Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkıp düşünmenizi öğütlüyorum. Neticede göreceksiniz ki, arkadaşınızda hiçbir delilik yoktur. O sadece, şiddetli bir azabın öncesinde sizin için bir uyarıcıdır.} [Sebe Sûresi: 46] Şunu da iyi bilmelisin ki, öldükten sonra Rabbine döneceksin. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İnsan için ancak çalıştığı vardır.} (39) {Şüphesiz kendi çabası da yakında görülecektir.} (40) {Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.} (41) {Şüphesiz en son varış Rabbinedir.} (42) [Necm Sûresi: 39-42] Kendi nefsine, etrafındaki canlıları bir düşün. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Onlar göklerin ve yerin hükümranlığı, Allah'ın yarattığı şeyler ve ecellerinin yaklaşmış olabileceği üzerinde düşünmediler mi? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?} [A'râf Sûresi: 185]

Teslim ol ki, dünya ve ahiretinde mutlu olasın. İslâm dinine girmek istersen Allah'tan başka hak ilah olmadığına ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Allah'ın rasûlu olduğuna şahitlik etmelisin. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Muâz -radıyallahu anh-'ı Yemen'e İslâm davetçisi olarak göndereceği zaman kendisine şöyle dedi: "Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun. Onları Allah’tan başka hak bir ilah olmadığına, benim de onun elçisi olduğuma şehâdet etmeye davet et. Eğer onlar, bu davete uyup itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın." Sahih Müslim 19. Allah'tan başka ibadet edilen her şeyden beri/uzak olmalısın. Allah'tan başka ibadet edilen her şeyden beri/uzak olmak İbrahim -aleyhisselam-'ın dini olan hanifliktir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz, bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” demişlerdi. [Mümtehine Sûresi: 4] Yüce Allah'ın kabirde yatan herkesi yeniden dirilteceğine iman etmelisin. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {İşte (ibadet olunan tek) hak (ilah) Allah'tır. Şüphesiz ölüleri diriltir. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter.} (6) {Kıyamet saatinin geleceğinde ve Allah’ın kabirlerdekileri dirilteceğinde, hiç şüphe yoktur.} (7) [Hac Sûresi: 6-7] Muhakkak ki hesap ve karşılık haktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: {Allah; gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara zulmedilmez.} [Câsiye Sûresi: 22]

Şayet bu hakikatlere şahitlik edersen Müslümanlardan olursun. Bundan sonra da Yüce Allah'ın meşru kıldığı namaz, zekât, oruç ve yoluna güç yetirebilirsen hac gibi ibadetlerle O'na ibadet etmen gerekir.

19/11/1441 Tarihli Baskı

Yazar/Prof Dr. Muhammed b. Abdullah Es-Suheym

İslami Araştırmalar Bölümü Akide Öğretim Üyesi (Emekli)

Melik (Kral) Suûd Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Riyad/Suûdi Arabistan